*İrade
Terbiyesi'nin muhtelif kesitlerinden anlaşıldığı üzere Dr.Ethem'in fikriyatı ve
zihin yapısı, yaşadığı dönemin pozitivist, maddeci ve ilerlemeci aydın
tipolojisiyle genel anlamda uyuşur. Bu bağlamda terakki ve tekâmül (ilerleme ve
gelişme) kavramlarının Ethem'in zihninde önemli bir yer tuttuğu söylenebilir.
Kitabın çeşitli yerlerinde buna dair birçok işaret görmek mümkündür. Mesela ona
göre "hayat mücadelesinin bütün dehşetleriyle beraber insanlık gittikçe
yüce bir insanlık olmaya" meyletmektedir. Yine bu çerçevede Ethem,
günümüzde Batı'da da gitgide terk edilen tekamülcü/terakkici tarih nazariyesi
uyarınca, medeniyet ilerledikçe insanlığın da durmaksızın iyiye ve güzele doğru
ilerleyeceğine inanır. (13)
-"Hayatta başarıya ulaşmak için ihtiyacımız olan ne? Servetin
büyük bir önemi yoktur; iktidar, akıl ve şöhret çok da lazım değildir; hürriyet
de pek gerekli değildir, hatta sağlık bile yegâne ihtiyaç değildir. Yegane
ihtiyaç, sağlam bir karakter ve her açıdan güçlendirilmiş kuvvetli bir
iradedir." - Sir John Lubbock (19)
-İstiyorum ki sigara bağımlılığından kurtulayım. Bu fikir,
beynimizde ortaya çıkan bir iradedir. Bağımlılıktan kurtulmaya sıcak bakan veya
karşı olan duygularımızın derecesine göre irademizde kuvvetli veya zayıf olur.
Sigara bir iptila, bir ihtiyaç, bir ihtirastır; bu ihtirasa galip gelecek
duyguları yeteri kadar kuvvetlendirirsek, bu zararlı ihtiras ile sigaradan
kurtulmamıza yardım edecek duygularımızın bir neticesi olan irademiz de yeteri
kadar kuvvetli olur ve bağımlılıktan kurtulma konusundaki düşüncemizi fiile
çevirir. (40)
-İrade, muhakeme edilerek seçilen bir düşünceye, fiile
dönüşebilecek derecede kuvvet veren ruhsal hassadır. (41)
-İnsan yalnız öğrendiği ile yetinmemeli, bizzat akli melekeleri
ile tefekkür edebilmelidir ki hakikaten bir çaba göstermiş sayılsın. (47)
-Fikri mesaimizi faydalı bir sonuca eriştirecek şekilde çalışmak,
daima aynı mevzuyu düşünerek çalışmak...İşte bütün medeni ilerlemelerin, bütün
dahice buluşların temeli budur. Çalışmayı bu mertebeye ulaştırmak için ise
nefsi hiç ara vermeksizin zorlamak, aynı maksadı takip için dikkatimize
hükmedebilecek kudrette bulunmak, çaba ve gayretimizi aynı yoğunluk ve
istikamette sürdürmek gerekir. Şüphesiz ki bu da her şeyden evvel sağlam bir
iradeye sahip olmaya bağlıdır. (49)
-"Bütün mutluluğumuz irademizi terbiyeye bağlıdır." -
Emile Levy (53)
-Arzularımızı, heveslerimizi ve hedeflerimizi iyiliğe, güzelliğe
ve hakikate yönlendirmekle mutluluğun elde edilebilmesi; temayüllerimiz ve
hislerimiz ile yaptıklarımız arasında tam bir mutabakat olmasına bağlıdır.
Bunun için mutluluğun birinci şartı, hislerimizi herkesçe güzel kabul edilen
bir yola sevk etme kudretine tek başına sahip olan ahlaki terbiyedir. Mesut
olmak için bunu öğreten irade terbiyesine başvurulmalıdır. İrade sahibi,
hayatta karşılaşılması muhtemel bütün felaketlere sağlam bir tahammülle
direnir. Çünkü önünde daimî bir emel nuru parlamaktadır. Eşi benzeri görülmemiş
hayaline doğru mütemadiyen yürür; hayatta rastladığı keder verici olayları
birer arızadan ibaret görür; dünyevi sıkıntılar onu durmaksızın ilerlemekten,
seçtiği hedefine hiç ara vermeksizin yaklaşmaya çabalamakan alıkoyamaz.
Kötülüklerin etkisiyle aciz konuma düşmez; hayatın bütün acılıklarına rağmen
samimi mutluluk hissini kusursuzca sürdürmeyi başarır. İrade terbiyesi
sayesinde muhkem bir ahlak kanununa uymayı öğrenen kimse, kainattaki tekamülün
maksadını tamamen idrak ederek rastladığı mukadder tehlikelerden ümidini
kesmez. (55)
-Uyuşuk birinin "Tembellik benim kendi kabahatimdir, istesem
anında kurtulurum." diyerek tembellikten derhal kurtulması mümkün
değildir. Yavaş yavaş yemek yemenin, gıdaları güzel çiğnemenin sağlığımız için
ne kadar faydalı olduğunu biliriz. Fakat hepimiz yemeğimii çabuk yeme hususunda
birbirimizle yarışırız. Şu kötü alışkanlıktan kurtulmak, üç dört kap yemeği
yarım saatte yemek isteyelim. Başarmanın ne kadar güç ve ne kadar çaba
gerektirdiğini göreceğiz. İşte gayet basit meselelerde bile insanın mutlak
hürriyeti ve iradesi kendi elinde olmazsa nasıl olur da gayet derinlerimize yerleşen
kötü ahlak, inanç ve alışkanlıklara karşı hürriyete sahip olabiliriz? (69)
-"İnsanın kendini bilmesi öyle bir ilimdir ki ölünceye kadar
tahsil edilse yine tamamlanamaz." Abdülhak Hamid (85)
-İnsan karar aldıkça şahsiyeti de dönüşür. Kararlar önemsiz vakalar
üzerine alınmışsa şahsiyetin bu dönüşümü o kadar göze çarpmaz. Fakat bir katil
ve bir hırsız, cinayet ve hırsızlık aleyhinde bir karar alırsa elbette artık
yeni bir kişi olmuştur, eski şahsiyeti ile olan ilişkisi gittikçe azalmış ve en
sonunda bütün bütün yok olmuştur. (90)
-Beyin tarafından kabul edilen fikir, derhal fiile dönmeye
meyleder. Hiçbir makbul fikir beyinde olduğu gibi kalmaz. Ya kendine uygun bir
başka fikir, duygu, heyecan ve arzutu veyahut doğrudan doğruya kasla ilgili bir
fiili doğurur. Bir düşüncenin etkisine maruz olan her bir beyin hücresi, bu
düşünceye uygun hareket etmek veya duyguları oluşturmak için diğer beyin
hücrelerine, sinirlere ve uygun kaslara emreder. (93)
-Aklımıza yerleşmesini arzu ettiğimiz fikirler üzerindeki kontrolümüz
pek kuvvetli olup istediğimiz bir fikri oluşturma hususunda mutlak bir iradeye
sahibiz. Fakat ne çare ki bu fikirlerin fiillere dönüşmesine, kesin bir irade
hassası elde etmesine engel birçok düşmanımız vardır. Bu düşmanlarımız da
ihtiraslarımız, duygularımız, heyecanlarımız ve bilimum zıt duygu
durumlarımızdır. Bizzat irade terbiyesini başarabilmek için bu vahşi düşmanları
diğer karşıt duygularımızla ezip mahvetmek veya ruhsal hileler kullanıp
bazılarına dostluk elimizi uzatarak sıcak ve psikolojik tesirlerinden yardım
almak gerekecektir. (101)
-"Hayattan tam manasıyla istifade etmek isteyenlerin
çalışmalarına sabit bir dikkat ve daimî bir çaba eşlik etmelidir.
Çalışmalarınıza dikkatinizin yalnızca yarısını verirseniz, sarf edeceğiniz
vakit iki misli fazla olur." Sir John Lubbock (112)
-"Nefsi idare edebilmek için her şeyden önce düşünceyi idare
etmek gerekir." Antonin Eymieu (127)
-"Bir duyguyu desteklemedeki bütün maharet, bu duyguya bağlı
fikirleri uzun ve derinlemesine bir şekilde şuurumuza maruz bırakmaktan, bu
fikirleri göz önüne getirmek ve bir yoğunluk vermektir. Bunun için de en hususi
ve en ince ayrıntısına varıncaya kadar somur bir şekilde görmek gerekir. Bu
sayede oluşmasını istediğimiz duyguya uygun diğer duyguların ve bunlara bağlı
muhtelif ve mebzul diğer fikirlerin tamamı uyanarak karşılıklı olarak birbirine
yardım eder." Jules Payot (138)
-Derin tefekkürden maksadımız, bilincimizde yoğun nefret ve sevgi
eğilimleri oluşturarak kuvvetli kararlar almak ve hayatımız için elzem olan yol
haritasını belirlemeyi kolaylaştırmak ve bu sayede iç hislerin ve dış
uyarımların girdabına direnmektir. (144)
-Guibert diyor ki "Sıradan işlerle uğraşan veya günlük
mesaisine dalmış insanlara verebileceğimiz en iyi nasihat, sabah 15 dakika,
günlük mesainin sonunda da bir 5 dakikalık tefekkürü kendileri için bozulmaz
bir kaide yapmalarıdır." (147)
-Eğer ruh yüce meşguliyetlerle uğraşmıyorsa, sefil dertlerle
uğraşmaya başlar. Hiçbir işi olmayanlar, en ufak kederlerini tekrar tekrar
çiğnemek için vakit bulur; bu süretle ruhu beslenmez, bilakis yıkılmaya
meyleder. Düzenli bir akışa bırakılmamış olan duygular tabiatımızın yüksek
mevkilerine doğru yayılmaz, aksine hayvani derinliklerine doğru yönelir ve
tamamen fesada uğrar. Yaraların en küçüğü bile büyük bir genişliğe ulaşır.
Hayattaki mecburi kederler, günleri zehirler, uykuları kaçırır. Varlıklı ve
debdebeli bir hayat sürenlerin hayat tarzlarını yakından görecek olsak gıpta ve
haset edecek hiçbir şey bulamayız. Bilakis eğlenceleri bile angarya haline
gelmiş, bütün lezzet ve cazibesini yitirmiştir. Çünkü insan için eğlence ile
gayret birbirinden ayrı düşünülemez. Tembellik vücuda bile tesir ederek
organların işleyişinde yavaşlık ve gevşeklik meydana getirerek sağlığı bozmaya
başlar. İdrak melekesi belirsizlikten, verimsiz ve yorucu bir zihni uğraştan
ibaret kalır; ruhumuz kendi kendini yemeye başlar. Hele irade, tembellerde
büyük bir hızla körelir. Her bir çaba, bir elem kaynağı olur. O kadar ki
tembeller, çalışkanların hiçbir sıkıntı hissetmelerine imkân olmayan basit işlerde
bile muzdarip olacak bir sebep bulur. Halbuki çalışmak ile tembellik arasında
muazzam bir fark vardır. (155)
-Gençleri ve hatta bütün insanları, namuslu olmaya sevk etmek için
korkutmak ve endişelendirmektense fikirlere ahlaki bir yol verecek kuralları
söylemek, sağlığa ve ahlaka dair kanaatleri belirtirken gerçeklerden zerrece
sapmayarak kaş yapayım derken göz çıkarmaktan çekinmek lazımdır. (163)
-Öyle ki Tolstoy'un dediği gibi insanlar damızlık hayvanlar gibi
kendilerini besler ve çok beslenmenin pek çok mahzurunu hiçbir zaman nazar-ı
dikkate almayarak zevki, kanun seviyesine yükseltir. Orta boy ve ağırlıkta bir
insana 2000-2500 kalorilik yemek yeterli olduğu halde, bu miktarı 4000 ve
6000'e kadar çıkarmakta hiç tereddüt etmez. Her kuvvet birikimi tabiatıyla
kendine harcayacak bir yer arayacaktır. Fazla beslenmek, bedenin muhtelif
sistemlerinde meydana getirdiği arızaların yanı sıra elbette özel
salgılamalarda da bir artışa sebep olacaktır ve dolayısıyla meni akışını ve
şehvet ihtiyacını arttıracaktır. (169)
-"Gençlerde aşktan kaçınmanın tehlikelerinden, ne kadar da
rahat ve yanlış bir şekilde bahsediyorlar. Size itiraf edebilirim ki eğer
hakikaten böyle tehlikeler varsa benim bundan haberim yoktur. Her ne kadar
doktor olmam itibarıyla bu konuya dair olayları müşahededen hiçbir zaman mahrum
kalmamışsam da şimdiye kadar bu tehlikelerin varlığını görebilmek bana kısmet
olmadı. Özellikle fizyoloji namına şunu da ilave edebilirim ki gerçek erkeklik
yirmi bir yaşından evvel ortaya çıkmaz. Dolayısıyla zararlı uyarımlar vaktinden
evvel uyandırılmak için teşvik edilmezse cinsel ihtiyaç da bu yaştan evvel
ortaya çıkmaz. Cinsel hislerin erkenden ortaya çıkması suni olup kötü
yönlendirilen bir terbiyenin neticesinden ibarettir." Alfred
Fournier, Pour nos fils, quand ils auront 18 ans: quelques conseils d'un
medecin, Paris Librairie Ch. Delagrave, 1906) (173-174)
-Şehevi tasavvurları karşımıza alıp da bunların zararlarını derin
tefekküre arzederek kin ve nefret üretmek son derece zordur. Tasavvurların bu
husustaki kuvveti o kadar büyüktür ki karşı karşıya geldiğimizde o bizi mağlup
eder. Dolayısıyla şehevi tasavvurlara hücum etmek değil, bu tasavvurların
önünden kaçmak gerekir. Bu tasavvurları oluşturacak vasıtaların tamamını
menetmek, aşka dair düşünceler uyandıran edebi kitapların mütalaasından, zayıf
hisleri uyaran ve yoğun bir tesir meydana getiren resimlere bakmaktan ve
bilhassa arkadaşların zehirli sohbetlerinden tamamıyla kaçmak icap eder. Hele
öyle kitaplar vardır ki her bir cümlesi insanı müthiş surette kamçılayıp teşvik
eder. Bunlardan kaçmak, kaçmakla hissedilecek utancın erkekçe mücadele etmekten
bin kat faydalı olduğunu bilerek kaçmak lazımdır. (175)
-İrade etmeyi bilen, her bir akli sebebi çözümlemeye, şuurunda
oynayan duygular ile eğilimleri birbirinden ayırıp her birinin kıymet ve
meziyetini takdire gücü yeten, bu muhakemelerini ve takdirlerini bilimin
bugünkü haline en uygun medeni fikirle icra edebilen şahıs, ahlaki hakikati en
çok sağlama kudretine sahip olur. (203)
-Ruhsal hayatın en mühim faktörü, en kuvvetli unsuru duygular ve
dış tesirlerdir. Duygular ne kadar eksik ise iradeyi besleyecek gıdalar o kadar
az ve dolayısıyla irade de o kadar zayıf olur. (205)
-Bir kere kararınızı verdiniz mi, artık bir tek emirle düşünmeden
en büyük tehlikelere atılan bir orduya benzemelisiniz. Artık düşünmeyin,
gözlerinizi kapayın, kulaklarınızı tıkayın. Kurşun gibi ileriye atılın. Ne
kadar tartışmaya ne kadar ince teferruata girişirseniz, kararınızda o kadar
derin yaralar açacak, önceki tefekkürlerinizi o denli tahrip edeceksiniz.
Kararın faili gerçekten de tefekkür ve tartışmadır, fakat karar artık
tartışılamaz. Kararı tartışmak iradeyi zayıflatmaktan başka bir sonuç veremez.
(214)
-Çünkü yoğun duyguların ve hele öfke patlamasıyla birdenbire hücum
eden heyecanların kötü bir özelliği vardır; bilincimizde kararlaştırılmış olan
duygusal ve düşünsel bağları birbirinden ayırır; silsileyi çözer, binbir
zahmetle topladığımız malzemelerin her birini bir tarafa atar. Sanki beynin
hücrelerini mahvedecek fiziki bir hastalık ortaya çıktı zannedersiniz.
Gerçekten organik nedenlere bağlı beyin hastalıklarında ve inmelerde olduğu
gibi burada da en son oluşan ruhsal hadiseler en evvel kaybolur ve dolayısıyla
en son meydana gelmiş olan karar ilk olarak ortaklık bağlarını kaybederek ruhumuzun
aynasından neredeyse tamamen çıkar. (216)
-"İradenin vazifesini iyi bir şekilde yerine getirebilmesi
için mücbir fikirler ve ruhani etkiler vasıtasıyla telkin edilmiş olması
gerekir." Bernheim (222)
-"Öğrenmek zordur. Fakat zihinde yer etmiş bilgiyi ortadan
kaldırmak daha zordur." John Lubbock (237)
-Bazı tembeller de vaktin yetişmemesinden şikayet etmez,
"fakat arzu ve yetenek olmadıktan sonra çalışmaya koyulmak gereksizdir,
uykuda uyur gibi duran ağır bir düşüncenin hiçbir şeye gücü yetmez"
(Payot) derler. Ne yanlış! Yeteneksiz ve ağır olan bizim zihnimiz değildir,
irademizdir. Biz istemiyoruz da onun için zihnimizin kabiliyetsizliğini bahane
addederek mazeret olarak dile getiriyoruz. Cidden kararlılıkla çalışmaya
oturun, zihnin en kapalı sanıldığı zamanlarda bile yeteneği açmanın arzuya
baplı olduğunu göreceksiniz. Yemek yedikçe iştah açılır, zihin de çalıştıkça
parlar. (243)
-Her kitap yazan bilmelidir ki okurlarının fikirlerinde meydana
getireceği arzulardan manen kendisi mesuldur. Bu mesuliyeti idrak etmeyen,
ismini vitrinlere yazdırmak gibi bir bencillikle hevesini değil, sessizce
nefsini ve fikrini terbiyeye çalışmayı toplumsal bir görev bilmelidir. (247)
-Hiçbir facia, hiçbir komedi ve hiçbir roman yoktur ki hayatın
hakikatine tarih kadar mutabık, ıslah ve uyanış dersleri ile dolu vakaları
gösterebilsin. Nefsin rezilliklerini ve şehvete meylini şiddetle uyandıran
kitaplar hariç, her okuma bizim için istifade vesilesidir. (249)
-"Gerçek sadaka, paradan ziyade kudret ve ümit vermektir.
Başkalarının elemlerini kabul etmek değil, fakat kendi elemlerine bizzat
tahammül edebilecek, hayatın güçlüklerine sabırlı bir şekilde göğüs gerecek
kudret ve iç huzuru vermek en faydalı yardımdır." Sir John Lubbock (255)
-"Okullarda öğrenci; arkadaşlarının, hocalarının ve
ebeveyninin müşterek teşviklerinin etkisinde bulunur. Bu teşvikler hep
zihnimizle çalışma noktasına yoğunlaşır. Bununla birlikte çoğunlukla okul
arkadaşlarının teşvikleri kötü bir yöne evrilebilir. Okullarda zekaları orta
derecede olanların çabaları hor ve hakir görülürken, aksine verimli bir tarlada
neredeyse kendi kendine ortaya çıkıp gelişebilen kolay ve zarif başarılar
takdire layık bulunur. Modern eğitim yöntemlerimizin bu temel hatası, iradeyi kuvvetlendirmeyi
zihni doldurmaya feda eden bu hatası, küçük çocukların eğitimine kadar
yaygınlaşmıştır. Bununla beraber özellikle lisede öğrencilerin, ebeveynin ve
öğretmenlerin ilgileri hep birlikte tek bir istikamete, zihinsel çalışmalara
yönelir. Bu sayede akıllara hayret verecek öyle zeki gençler yetişir ki bu
gençler eğer kendi hallerine bırakılsaydı hiçbir başarıya erişemezdi." -
Payot (257-258)
-"Kısacası, öğrencilerin gerek ahlaken idareleri gerekse
düzenli bir şekilde çalışmalarını sağlamak için yalnız bir çare vardır: Hoca
ile öğrencisi arasında gayet samimi bir temas kurulması. Hatta hoca da bu
mevzuda kazançlı çıkar; zira öğrencilerinde uyandırdığı ilim aşkı sayesinde
kendi şevkini de kuvvetlendirir." -Payot (265)
-"Özel ve genel bütün vazifeleri adalet, maharet ve yüksek
bir ahlak ile yerine getirme gücünü veren eğitime tam ve asil bir eğitim
diyebilirim." Milton (265)
-Halbuki arkadaşlıkta bulacağımız menfaatleri nefsimizin
terbiyesine uygun bir şekilde kullansak ne kadar çok ve faydalı sonuçlar elde
edebiliriz. Arkadaşlık hemen bulaşmaya hazır bir hastalık gibidir; temas ettiği
ruha bulaşır. Ateşini hemen yakınında bulunanlara nakletmek isteyen bir yangına
benzer. Takip edeceğimiz istek ve hedefe, ahlakımızı güzelleştirmeye,
eksikliklerimizi düzeltmeye hizmet edecek dostlar seçsek, hatta bu seçimde
mahrumiyetlere, fedakarlıklara ve zahmetlere katlansak, mevcut eksikliklerimizi
mazur görüp kötü temayüllerimizi aşırıya vardıracak arkadaşlardan sakınsak,
irademizin terbiyesi için ne kadar güvenilir bir araç bulmuş olurduk. (268-269)
-Meşhur hayatları okumak, ahlakı güzelleştirmede canlı örnekler
kadar kıymetli bir hizmet görebilir. Hatta bazen bu konuşan ve hareket eden
insanlardan bile daha faydalıdır, çünkü bütün hayatları bizde bilindiğinden
dolayı seçeceğimiz örneklerin arzu edilen fikirlere uygun olup olmadığını daha
önceden biliriz. Bu noktada iradelri kuvvetlendirmeye hizmet için, hayatın
felaketlerine göğüs germek zorunda kalmış, nefsani ihtirasların hücumlarına
uğradıkları halde ümitsizliğe kapılmayarak erkekçe kuvvetlerinde buldukları
gayret ve metanet sayesinde binbir güçlükle baş edilebilen, belaların bile
üstesinden gelmeyi başarabilen irade sahiplerinin örneklerini seçmek lazımdır.
Büyüklüğün ve metanetin vatanı yoktur. (270)
-Hatta Proal diyor ki "Çocukların ilk okumalarının ne kadar
önemli bir etkiye sahip olduğunu zaten anlatmıştım. Hele ilk gördükleri
resimlerin tesiri daha büyüktür. Okullarla sokaklara, tarihe, vatana, dine ve
tabiat manzaralarına ait resimler konulsa, hiçbir çabaya muhtaç olmaksızın
çocukların zihinlerine ciddi anlamda ahlaki bilgiler yerleştirmek mümkün
olurdu." Bu durum yalnız çocuklarda değil, büyüklerde de böyledir. (272)
-Duygulardan yardım talebimiz birkaç türlü olacaktır:
1-Hedeflediğimiz fiillere uygun duyguları aramak, seçmek ve
kuvvetlendirmek.
2-Hedeflediğimiz fiillere zıt duyguları yenecek mahareti
göstermek.
3-Yüksek bir gayeye yönlendirmek istediğimiz fikri, duyguların
hararetiyle şiddetle ısıtıp bir ihtiras, bir ideal haline getirmek. (276)
-"İhtirasların şiddeti azalıp harareti sakinleştiği zaman
kendimizi gaddar zorbalardan kurtulmuş buluruz." Sofokles (285)
-Kaslarımızı duygularımıza zıt bir şekilde yönetirsek duyguların
belirtileri de engellenmiş ve fiillerin karşılıklı olarak duygular üzerindeki
tesiri sebebiyle duygular da mağlup edilmiş olur. (286)
-Bir ihtiras ne kadar kızışmış ve müzmin olursa olsun, eğer az çok
devamlı ise mutlaka fikirlerin yardımına muhtaçtır. Fikren bir yardımcı
bulamazsa gıdasız kalarak sönüp yok olur. Fakat bu tür duygularla karşı karşıya
gelen düşünce kuvvetimiz selametle tefekkür etmekten mahrum kalarak mantığını
kaybeder; duyguları mazur gösterecek safsatalar, mugalatalar icat eder ve
duygular, bu safsatalara dayanarak hayatını sürdürmeye yetecek kuvveti bulur.
Bir tembele sorun, tembelliğini mazur göstermek için ne umulmaz sebepler
bulacaktır. Aşırı zevk ve sefahate düşkün biriyle konuşun, cinsel arzularını
haklı göstermek için ne safsatalar üretecektir. Safsata ve mugalata devamlılık
gösteren temayüllerin gıdasıdır, bu gıdayı kesecek olursanız temayüller de yok
olmaya yüz tutar. Halbuki safsatalar birer fikirler bütünüdür. Fikirler
üzerindeki hakimiyetimiz ise kesindir. Fikirleri iyi idare ederek safsataları
çürütmek sanıldığı kadar güç değildir. (287)
-Gerçekten de hafızamıza yerleşen fikirler ne kadar kuvvetli
olursa olsun, dikkatimizi bunlardan esirger ve hiçbir zaman hatırlamazsak yavaş
yavaş beynimizin hücrelerinden silinmeye yüz tuar ve bu şekilde tamamen
kaybolmasalar bile bilincimizin gizli derinliklerinde gömülü kalarak bizce
varlık ve yoklukları aynı olur. Fakat bu metodu batıl inanç ve alışkanlıklar
hakkında uygulamak mümkün değildir. Çünkü hafızamızdaki resmini her dakika
tazeleyecek vesileler ve telkinler son derece boldur. Bizi her tarafımızdan
hapseden bu dehşetli ağ içinden çıkmak neredeyse imkansızdır. Fakat düşünce
kuvvetimize hâkim olan biz kendimiziz. Fikirlerimiz bizim elimizde birer
alettir, bu aletleri istediğimiz gibi kullanabiliriz. Elimizde bu kadar sağlam
bir kuvvet varken fikirlerimizin hürriyetini hapseden batıl itikatlar şebekesi
istediği kadar karmaşık ve sık olsun, bu şebekeyi yarıp bir kelebek gibi saf ve
diri olarak uçmamız bizim elimizdedir. Çünkü bizim dikkat ve fikirlerimizi bir
noktaya odaklayarak o batıl inanca karşı tamamen yeni bir inanç var etmeye bile
gücümüz yeter. (289)
-İrade sağlamlığının ve nefsimize karşı hakimiyetin en faydalı
neticelerinden biri de heyecanlarımızı zaptedebilme, ümitsizlik ve sevince,
öfke ve intikama, hakaret ve iftiraya karşı tarafsız bir anlayışa sahip olma kudretidir.
Heyecanlar çoğunlukla faydasız ve belki de zararlı, gelip geçisi hislerdir ki
muhakememizin kuvvetini, düşüncelerimizin selametini karartır, dolayısıyla
muhakeme ve düşüncemize bağlı olan fiillerin yapılmasını güçleştirir. Fiillerin
selameti fikirlerin selametine bağlıdır; halbuki heyecanlar tıpkı dalgalı bir
deniz gibidir, bir fırtına şeklinde yükselip zihniizi sarsan dalgalar aklımıza
ait kuvvetlerin iyi idare edilebilmesini imkânsız kılar. (293)
-Zihnimiz her dakika birçok fikrin geçtiği bir köşe başıdır.
Bunların içinde belki düşmanımız çok, fakat arada bir seçtiğimiz dostumuzu
yakalayıp bununla beslenmeye çalışmakta ve tahayyüllerimizi bu dost fikir
üzerine yöneltmekte büyük bir zorluk yoktur. Böyle uygun unsurları toplayarak,
tahayyüllerin iradeye karşı isyan eden hareketlenmelerini engellemek üzere
bilincimizi mantıklı ve makul fikirlere açarsak heyecanlar beslenemez,
büyüyümez, ölür; hatta pek çok defa bir ölü doğmuştan başka bir şey olmaz.
(303)
-Heyecan terbiyesine daha çocukluktan başlamak lazımdır. Her
terbiyenin maksadı bilinci, bilinç altısız hale getirmek, yani alışkanlıklar
oluşturmaktır. Alışkanlıklar ise eskiliğe ve tekrarlanmaya bağlı olduğu için
heyecanları zaptetme gücü ne kadar öncesinden verilmeye başlanırsa
alışkanlıklar da o kadar eski ve -fazla tekrarlanmasından ötürü- o kadar
kuvvetli olur. (303-304)
-Kısacası heyecanların dış belritileri, gürültüleri, patırtıları,
galeyanları ve delilikleri ne kadar geniş ve şiddetli olursa heyecan da o kadar
süfli ve hayvani olur. Dış belirtiler, heyecanların süfliliğine veya ulviliğine
bir ölçü sayılabilir; bu sebeple genel bir kural olmak üzere heyecanlar, dış
belirtileri nispetinde dizginlenip durdurulmaya ve terbiye edilmeye muhtaç
addedilmelidir. (307)
-Mahlukatın birinin üzerinden arızi özelliklerini kaldırarak
yalnız esas özelliklerini bırakın. Aynı cins mahlukatın geneli için bu bir
numune olur. Bu numuneyi, muhtemel ve mümkün her türlü güzellik ve mükemmellik
ile süsleyin, bu da bir "ideal" olur...Demek oluyor ki ideal, ihtimal
dahilindeki bütün güzellik ve iyiliklerle süslenmiş mükemmel bir numunedir. Bu
mükemmel numune, iyi ihtirasların takip edileceği bir gaye olabilir ve bu tür
ihtiraslar bizce hedeftir; çünkü bir büyük kuvvettir, çünkü bir iyilik
membaıdır, çünkü hayatın en yüce sevincidir. (310-311)
-"Çit içersine kapatılan bir ata bakın; hakikaten cins
hayvandır, kuvvetli ve oynaktır, çılgın sıçrayışlarla koşuyor. Fakat akşam
olduğu gibi aşırı bir yorgunluk içinde kalıyor ve görüyor ki sabah bulunduğu
noktadan katiyen ileri gitmemiştir. Bu hayvana dizgin koyun, seyrini idare
edin, daha az bir zahmetle daha uzun bir mesafe katetmeye muvaffak olur."
; "Felaket, arzularımıza dizgin koymayı bilmeyerek muhtelif heveslerimizin
etkisinde, düzensiz sıçrayışlarla ileri gitmeye çalışmak ve fakat
ilerleyememektedir. Bizi zıt istikametlere yönlendiren muhtelif arzulara
uyarız; elde ettiğimiz netice, bu arzuların kuvvetleri arasındaki farktan
ibaret ve dolayısıyla son derece zayıf olur. Halbuki irade kuvvetlerimizin
tamamı aynı istikamete yönelirse aynı kuvveti sarf etmekle beraber netice
muhtelif irade kuvvetlerinin arasındaki farktan değil, toplamından ibaret
olur." (313)
-Roosevelt ile beraber şu neticeyi elde ederiz ki "Bir şahıs
bir ideale tam bir inançla yönelmezse hiçbir kıymete sahip olamaz."
(68.dipnot/Theodore Roosevelt, La Vie intense, 1904) (314)
-Ahlakı düzeltmek için bir ideale sahip olmayı tavsiye edenler ne
kadar da doğru düşünmüştür. Ahlakında ıslaha muhtaç pek çok eksikliği
bulunmayan hiçbir kimse yoktur. İnsanlık durmaksızın iyilik, güzellik ve
hakikate doğru ilerlemeye, her dakikanın bir öncekine nazaran daha hayırlı ve
daha güzel olmasını sağlamaya mecburdur. Hayatın, çalışmanın ve terakkinin en
kaçınılmaz gerekliliklerinden biri de iyilik, güzellik ve hakikate dair eksiklikleri
sürekli olarak ıslah etmekten ibarettir. (315)
-Bir idealin arkasından koşanlar mutsuzluk ve kötümserlik nedir
bilemez. Çünkü bütün felaketlerimizin kaynağı arzularımız ile yaptıklarımız
arasındaki uyumsuzluktur. Beşerin, bütün mahrumiyetlerini yok etme arzusu bir
kandırmacadan başka bir şey değildir. Fakat bütün faaliyetlerimiz muntazam bir
uyumla birbirine bağlı olursa, temayüllerimiz ve ihtiraslarımız hep aynı hedefe
dönük olur ve tatmin edilmesi imkânsız arzulara ulaşamadığımız her dakika bizim
için ümitsiz bir hayal kırıklığı olmazsa, o zaman sevincimiz hiç sona ermez.
İdeal büyük bir mutluluk kaynağıdır. Çünkü muhakeme ile seçtiğimiz hedefe ve
mükemmelliğe ulaşamasak bile ona yakınlaşmanın mümkün olduğunu biliriz. Her
günkü çabalarımız bizi son derece uzak olmakla beraber ateşli nuru ile bizi
daima aydınlatan gayemize yakınlaştırır. Her günümüz bu uzun yolculuğun bir
menzilini aşmanın sevincini verir. Her dakikamızın bir öncekinden daha iyi
olduğunu anlarız. Eksikliklerinin ıslah edilemkte olduğunu, takip ettiği
iyilik, güzellik ve hakikat hedefine yaklaştığını bir engeli ezip mahvettiğini,
kısacası bereketli bir faaliyet icra ettiğini hisseden bir insan, felaket nedir
bilmez olur. (316)
-Zaten ideal seçimi, yetişebilmesi mümkün olan bir hedef seçimi
demek değildir. İdealin özünü oluşturan özellik, hayatımızdaki bütün
çalışmalara nurlu bir rehber olmak ve fakat mütemadiyen yakınlaşıldığı halde
hiçbir vakit yetişilmesi mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla fıtratlarında az veya
çok kabiliyet olanlar arasındaki fark, seçtikleri hedefe yaklaşırken
alabilecekleri mesafelerin biraz fazla veya eksik olmasından ibarettir. (318)
Fiillerin diğer bir lüzum ve faydası da alışkanlıkların oluşmasına
yardım etmesidir. İrade terbiyesinin gayesi olan hasletler eğer bir alışkanlık
haline gelmezse her bir yeni fiil için yeni derin tefekküre başvurmak ve
dolayısıyla bütün hayatımızı irade terbiyesi mesaisiyle doldurmak gerekecektir
ki esasen büyük güçlüklerle karşılaşan nefsimizi ıslah çabaları bir de bu
şekilde mütemadiyen tekrarlanmak mecburiyetinde bulunacak olursa irade
terbiyesi, varılması neredeyse imkânsız olan sonuçsuz bir teşebbüsten ibaret
kalmaya mahkûm olur. Fakat irade terbiyesi bu mahkumiyete boyun eğmiş değildir;
çünkü zamandan ve fiillerden yardım isteyerek arzulanan hasletleri bir
alışkanlık haline getirme gücüne sahiptir. (323)
-"Gerçekte cesur; büyük cesaret gerektiren bir işi yapan
değil, fakat hayatın bütün işlerini cesaretle gören kişidir." Payot (327)
-Bundan dolayı nefsimize karşı hakimiyet kazanma çabasında her gün
hazlarımızı ve nefsaniyetimizi ezecek küçük galibiyetlere alışmalıyız. Bugün
bir okuma yapmak, yarın istediğimiz saatte yataktan kalkmak, üçüncü gün zararlı
olduğunu bildiğimiz bir yemekten sakınmak, hatta istediğimiz saatte uyumak ve
tembelcesine tahayyüllere dalmak gibi hayatımızın muhtelif noktalarına denk
düşen yerlerde nefsimize karşı küçük başarılar elde etmeliyiz. Bunların yekunu
kıymetli alışkalıklardan oluşan bir bütün oluşturur. Diğer taraftan küçük
başarılara ulaşmak, ahlakımızın kudreti hakkında bize iç huzuru vererek yavaş
yavaş nefse karşı hakimiyet kazanmayı başaracağımıza dair bir güven verir ve
akabinde daha güç bir zeminde ihtiras ve heveslerimizi mağlup etmek gerekirse,
eski başarıların şuurumuzda toplanmış olan hatıraları bize ümit ve iç huzuru
verecek bir rehber olur. (328)
-1.Bir duygu veya fikri elde etmek için hakikaten o duygu ve fikir
mevcutmuş gibi hareket etmek
2.Bilincimizden kovmak istediğimiz fiiller ve duygulara uygun
fiilleri yapmaktan kaçınmak gerekir.
Mesela kolay gücenen, alıngan biriysek yüz hatlarımıza kalıcı bir
sakinlik vermeye, hareketlerimizin şiddetini daima düzeltmeye çalışmalıyız.
Utangaç isek vücudumuzu doğrultup yüksek ve belirgin bir sesle gözlerimizi
muhataplarımıza dikmeye alışmalıyız. Aceleciler yavaş söylemeye, yavaş
yürümeye, yavaş yazmaya, yavaş yemeye; tereddütlü ise süratle hareket ederek
muhtemel bir olay karşısında hiçbir tereddüdü yokmuş gibi davranaya kendilerini
zorlamalıdır. Fikirleri daima boş hayaller arkasında koşmaya meyilli olanlar,
hayatın en küçük gereklilikleri üzerine yeterli derecede dikkat etme gücünden
mahrum olan asabiler, hayallerini kovacak ve dikkatlerini sürekli olarak
odaklamayı gerektirecek filleri, mesela vücut egzersizlerini yapmaya
çalışmalıdır. Üzüntülü, ümitsiz ve kederli miyiz? Bütün ümitsizliğimize rağmen
dilimize neşeli bir şarkı dolamalıyız. (331)
-Birçok insan vardır ki en hafif rahatsızlıklarını pek çok
ayrıntıyla anlatma derdinde olduğundan hakikaten ızdıraplarının arttığını
görür. (333)
-"Bir gemi deniz üzerinde seyahat için değil, fakat belirli
bir limana yükleri ve insanları taşımak için yapılmıştır. Keza zihnimiz de
tahayyüller ve düşünceler içinde faydasızca dolaşmak için değil, insanların
akli hayatları için faydalı işler ve eserler üretmek için yaratılmıştır.
İnsanları daha güzel, daha iyi ve daha yükseğe sevk edecek olan ancak bu işler
ve eserlerdir." - de Fleury (340)
-Sosyoloji teorisinin mugalatalarından meydana getirien kolaylığı
üzerinde yürümek isteyenlerin en son bulacakları, yalnız miskinliklerini mazur
gösteren bir istirahat yatağı olacaktır. Fakat gerçekte içinde bulunduğumuz
toplumsal vasat, ne kadar eksiklikleri olursa olsun, bizim çabalarımıza hiçbir
vakit engel olamaz. Çünkü bütün vasatları yine kendi ruhumuzun içinde
bulacağız. Benliğimizi oluşturan unsurların ve hadiselerin, muhtelif cereyan,
silsile ve ortaklıkları takip ve teşkil etmesine göre biz daima ya mağlup ve
hakir bir iradesiz oluruz veya irademiz bütün şuurumuzun esas ve baskın kısmını
oluşturur ve böylece engeller, düşmanlıklar ve eksikliklerden korkmayan iradeli
bir şahsın niteliklerini kazanır. (341)
-Her halükârda beynimizi ve ruhsal melekelerimizi mideye esir
olmaktan kurtararak faaliyetini ve diriliğini muhafaza için fazla yemekten
sakınmak, yemekte ideal daima bir alışkanlık haline getirmek ve yaş ilerledikçe
hayvani gıdaları terk etmek, sağlıkla alakalı meselelerin en mühimlerinden
olduğu gibi aynı zamanda irade terbiyemizde gözeteceğimiz en lüzumlu kurallardan
biridir. (355)
-Nefes yoluyla aldığımız oksijenin miktarı ne kadar çok olursa
sağladığı enerji, hayat ve sıhhat de o kadar fala ve kuvvetli olur. Beden
hareketlerinin tamamı nefes alıp vermeyi arttırır, dolayısıyla organizmamıza
alınan oksijenin ve buradan atılan karbonik asidin miktarının artmasına hizmet
eder. Bir egzersiz, nefes alma hareketlerini ne kadar çok arttırırsa sağlık
açısından kıymeti de o kadar çok olur. Çünkü nefes becerimiz ne kadar artarsa
beden gücümüz de o kadar artar. (356)
-Sağlam bünyeli olmak, iyi hazmetmek, güzelce nefes alıp vermek ve
kuvvetli bir kan dolaşımına sahip olmak demektir ki fiziki olarak pek güçsüz
olup da zihinsel çalışmalar yürüten birçok insan bu imtiyaza sahip
olabilir. Yoğun tempolu egzersizlerden daima sakınmalıdır, çünkü nefes
alışveriş hareketlerinde düzenli ve ahenkli bir artıştan ziyade nefes almayı
güçleştiren bir sürat, yorgunluğa sebep olur ve kasların sadece bazısında fazla
gelişim meydana getirerek diğerlerini zayıf bırakır. (357)
-Payot'nun dediği üzere "Beden egzersizleri, irade
terbiyesinin ilkokuludur." (360)
Ketebe Yayınları, 3.baskı, Eylül
2023, Hazırlayan: Ömer Faruk Can
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder