06 Ağustos 2025

İRADE TERBİYESİ - ETHEM BAKAR

*İrade Terbiyesi'nin muhtelif kesitlerinden anlaşıldığı üzere Dr.Ethem'in fikriyatı ve zihin yapısı, yaşadığı dönemin pozitivist, maddeci ve ilerlemeci aydın tipolojisiyle genel anlamda uyuşur. Bu bağlamda terakki ve tekâmül (ilerleme ve gelişme) kavramlarının Ethem'in zihninde önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Kitabın çeşitli yerlerinde buna dair birçok işaret görmek mümkündür. Mesela ona göre "hayat mücadelesinin bütün dehşetleriyle beraber insanlık gittikçe yüce bir insanlık olmaya" meyletmektedir. Yine bu çerçevede Ethem, günümüzde Batı'da da gitgide terk edilen tekamülcü/terakkici tarih nazariyesi uyarınca, medeniyet ilerledikçe insanlığın da durmaksızın iyiye ve güzele doğru ilerleyeceğine inanır. (13)

-"Hayatta başarıya ulaşmak için ihtiyacımız olan ne? Servetin büyük bir önemi yoktur; iktidar, akıl ve şöhret çok da lazım değildir; hürriyet de pek gerekli değildir, hatta sağlık bile yegâne ihtiyaç değildir. Yegane ihtiyaç, sağlam bir karakter ve her açıdan güçlendirilmiş kuvvetli bir iradedir." - Sir John Lubbock (19)

-İstiyorum ki sigara bağımlılığından kurtulayım. Bu fikir, beynimizde ortaya çıkan bir iradedir. Bağımlılıktan kurtulmaya sıcak bakan veya karşı olan duygularımızın derecesine göre irademizde kuvvetli veya zayıf olur. Sigara bir iptila, bir ihtiyaç, bir ihtirastır; bu ihtirasa galip gelecek duyguları yeteri kadar kuvvetlendirirsek, bu zararlı ihtiras ile sigaradan kurtulmamıza yardım edecek duygularımızın bir neticesi olan irademiz de yeteri kadar kuvvetli olur ve bağımlılıktan kurtulma konusundaki düşüncemizi fiile çevirir. (40)

-İrade, muhakeme edilerek seçilen bir düşünceye, fiile dönüşebilecek derecede kuvvet veren ruhsal hassadır. (41)

-İnsan yalnız öğrendiği ile yetinmemeli, bizzat akli melekeleri ile tefekkür edebilmelidir ki hakikaten bir çaba göstermiş sayılsın. (47)

-Fikri mesaimizi faydalı bir sonuca eriştirecek şekilde çalışmak, daima aynı mevzuyu düşünerek çalışmak...İşte bütün medeni ilerlemelerin, bütün dahice buluşların temeli budur. Çalışmayı bu mertebeye ulaştırmak için ise nefsi hiç ara vermeksizin zorlamak, aynı maksadı takip için dikkatimize hükmedebilecek kudrette bulunmak, çaba ve gayretimizi aynı yoğunluk ve istikamette sürdürmek gerekir. Şüphesiz ki bu da her şeyden evvel sağlam bir iradeye sahip olmaya bağlıdır. (49)

-"Bütün mutluluğumuz irademizi terbiyeye bağlıdır." - Emile Levy (53)

-Arzularımızı, heveslerimizi ve hedeflerimizi iyiliğe, güzelliğe ve hakikate yönlendirmekle mutluluğun elde edilebilmesi; temayüllerimiz ve hislerimiz ile yaptıklarımız arasında tam bir mutabakat olmasına bağlıdır. Bunun için mutluluğun birinci şartı, hislerimizi herkesçe güzel kabul edilen bir yola sevk etme kudretine tek başına sahip olan ahlaki terbiyedir. Mesut olmak için bunu öğreten irade terbiyesine başvurulmalıdır. İrade sahibi, hayatta karşılaşılması muhtemel bütün felaketlere sağlam bir tahammülle direnir. Çünkü önünde daimî bir emel nuru parlamaktadır. Eşi benzeri görülmemiş hayaline doğru mütemadiyen yürür; hayatta rastladığı keder verici olayları birer arızadan ibaret görür; dünyevi sıkıntılar onu durmaksızın ilerlemekten, seçtiği hedefine hiç ara vermeksizin yaklaşmaya çabalamakan alıkoyamaz. Kötülüklerin etkisiyle aciz konuma düşmez; hayatın bütün acılıklarına rağmen samimi mutluluk hissini kusursuzca sürdürmeyi başarır. İrade terbiyesi sayesinde muhkem bir ahlak kanununa uymayı öğrenen kimse, kainattaki tekamülün maksadını tamamen idrak ederek rastladığı mukadder tehlikelerden ümidini kesmez. (55)

-Uyuşuk birinin "Tembellik benim kendi kabahatimdir, istesem anında kurtulurum." diyerek tembellikten derhal kurtulması mümkün değildir. Yavaş yavaş yemek yemenin, gıdaları güzel çiğnemenin sağlığımız için ne kadar faydalı olduğunu biliriz. Fakat hepimiz yemeğimii çabuk yeme hususunda birbirimizle yarışırız. Şu kötü alışkanlıktan kurtulmak, üç dört kap yemeği yarım saatte yemek isteyelim. Başarmanın ne kadar güç ve ne kadar çaba gerektirdiğini göreceğiz. İşte gayet basit meselelerde bile insanın mutlak hürriyeti ve iradesi kendi elinde olmazsa nasıl olur da gayet derinlerimize yerleşen kötü ahlak, inanç ve alışkanlıklara karşı hürriyete sahip olabiliriz? (69)

-"İnsanın kendini bilmesi öyle bir ilimdir ki ölünceye kadar tahsil edilse yine tamamlanamaz." Abdülhak Hamid (85)

-İnsan karar aldıkça şahsiyeti de dönüşür. Kararlar önemsiz vakalar üzerine alınmışsa şahsiyetin bu dönüşümü o kadar göze çarpmaz. Fakat bir katil ve bir hırsız, cinayet ve hırsızlık aleyhinde bir karar alırsa elbette artık yeni bir kişi olmuştur, eski şahsiyeti ile olan ilişkisi gittikçe azalmış ve en sonunda bütün bütün yok olmuştur. (90)

-Beyin tarafından kabul edilen fikir, derhal fiile dönmeye meyleder. Hiçbir makbul fikir beyinde olduğu gibi kalmaz. Ya kendine uygun bir başka fikir, duygu, heyecan ve arzutu veyahut doğrudan doğruya kasla ilgili bir fiili doğurur. Bir düşüncenin etkisine maruz olan her bir beyin hücresi, bu düşünceye uygun hareket etmek veya duyguları oluşturmak için diğer beyin hücrelerine, sinirlere ve uygun kaslara emreder. (93)

-Aklımıza yerleşmesini arzu ettiğimiz fikirler üzerindeki kontrolümüz pek kuvvetli olup istediğimiz bir fikri oluşturma hususunda mutlak bir iradeye sahibiz. Fakat ne çare ki bu fikirlerin fiillere dönüşmesine, kesin bir irade hassası elde etmesine engel birçok düşmanımız vardır. Bu düşmanlarımız da ihtiraslarımız, duygularımız, heyecanlarımız ve bilimum zıt duygu durumlarımızdır. Bizzat irade terbiyesini başarabilmek için bu vahşi düşmanları diğer karşıt duygularımızla ezip mahvetmek veya ruhsal hileler kullanıp bazılarına dostluk elimizi uzatarak sıcak ve psikolojik tesirlerinden yardım almak gerekecektir. (101)

-"Hayattan tam manasıyla istifade etmek isteyenlerin çalışmalarına sabit bir dikkat ve daimî bir çaba eşlik etmelidir. Çalışmalarınıza dikkatinizin yalnızca yarısını verirseniz, sarf edeceğiniz vakit iki misli fazla olur." Sir John Lubbock (112)

-"Nefsi idare edebilmek için her şeyden önce düşünceyi idare etmek gerekir." Antonin Eymieu (127)

-"Bir duyguyu desteklemedeki bütün maharet, bu duyguya bağlı fikirleri uzun ve derinlemesine bir şekilde şuurumuza maruz bırakmaktan, bu fikirleri göz önüne getirmek ve bir yoğunluk vermektir. Bunun için de en hususi ve en ince ayrıntısına varıncaya kadar somur bir şekilde görmek gerekir. Bu sayede oluşmasını istediğimiz duyguya uygun diğer duyguların ve bunlara bağlı muhtelif ve mebzul diğer fikirlerin tamamı uyanarak karşılıklı olarak birbirine yardım eder." Jules Payot (138)

-Derin tefekkürden maksadımız, bilincimizde yoğun nefret ve sevgi eğilimleri oluşturarak kuvvetli kararlar almak ve hayatımız için elzem olan yol haritasını belirlemeyi kolaylaştırmak ve bu sayede iç hislerin ve dış uyarımların girdabına direnmektir. (144)

-Guibert diyor ki "Sıradan işlerle uğraşan veya günlük mesaisine dalmış insanlara verebileceğimiz en iyi nasihat, sabah 15 dakika, günlük mesainin sonunda da bir 5 dakikalık tefekkürü kendileri için bozulmaz bir kaide yapmalarıdır." (147)

-Eğer ruh yüce meşguliyetlerle uğraşmıyorsa, sefil dertlerle uğraşmaya başlar. Hiçbir işi olmayanlar, en ufak kederlerini tekrar tekrar çiğnemek için vakit bulur; bu süretle ruhu beslenmez, bilakis yıkılmaya meyleder. Düzenli bir akışa bırakılmamış olan duygular tabiatımızın yüksek mevkilerine doğru yayılmaz, aksine hayvani derinliklerine doğru yönelir ve tamamen fesada uğrar. Yaraların en küçüğü bile büyük bir genişliğe ulaşır. Hayattaki mecburi kederler, günleri zehirler, uykuları kaçırır. Varlıklı ve debdebeli bir hayat sürenlerin hayat tarzlarını yakından görecek olsak gıpta ve haset edecek hiçbir şey bulamayız. Bilakis eğlenceleri bile angarya haline gelmiş, bütün lezzet ve cazibesini yitirmiştir. Çünkü insan için eğlence ile gayret birbirinden ayrı düşünülemez. Tembellik vücuda bile tesir ederek organların işleyişinde yavaşlık ve gevşeklik meydana getirerek sağlığı bozmaya başlar. İdrak melekesi belirsizlikten, verimsiz ve yorucu bir zihni uğraştan ibaret kalır; ruhumuz kendi kendini yemeye başlar. Hele irade, tembellerde büyük bir hızla körelir. Her bir çaba, bir elem kaynağı olur. O kadar ki tembeller, çalışkanların hiçbir sıkıntı hissetmelerine imkân olmayan basit işlerde bile muzdarip olacak bir sebep bulur. Halbuki çalışmak ile tembellik arasında muazzam bir fark vardır. (155)

-Gençleri ve hatta bütün insanları, namuslu olmaya sevk etmek için korkutmak ve endişelendirmektense fikirlere ahlaki bir yol verecek kuralları söylemek, sağlığa ve ahlaka dair kanaatleri belirtirken gerçeklerden zerrece sapmayarak kaş yapayım derken göz çıkarmaktan çekinmek lazımdır. (163)

-Öyle ki Tolstoy'un dediği gibi insanlar damızlık hayvanlar gibi kendilerini besler ve çok beslenmenin pek çok mahzurunu hiçbir zaman nazar-ı dikkate almayarak zevki, kanun seviyesine yükseltir. Orta boy ve ağırlıkta bir insana 2000-2500 kalorilik yemek yeterli olduğu halde, bu miktarı 4000 ve 6000'e kadar çıkarmakta hiç tereddüt etmez. Her kuvvet birikimi tabiatıyla kendine harcayacak bir yer arayacaktır. Fazla beslenmek, bedenin muhtelif sistemlerinde meydana getirdiği arızaların yanı sıra elbette özel salgılamalarda da bir artışa sebep olacaktır ve dolayısıyla meni akışını ve şehvet ihtiyacını arttıracaktır. (169)

-"Gençlerde aşktan kaçınmanın tehlikelerinden, ne kadar da rahat ve yanlış bir şekilde bahsediyorlar. Size itiraf edebilirim ki eğer hakikaten böyle tehlikeler varsa benim bundan haberim yoktur. Her ne kadar doktor olmam itibarıyla bu konuya dair olayları müşahededen hiçbir zaman mahrum kalmamışsam da şimdiye kadar bu tehlikelerin varlığını görebilmek bana kısmet olmadı. Özellikle fizyoloji namına şunu da ilave edebilirim ki gerçek erkeklik yirmi bir yaşından evvel ortaya çıkmaz. Dolayısıyla zararlı uyarımlar vaktinden evvel uyandırılmak için teşvik edilmezse cinsel ihtiyaç da bu yaştan evvel ortaya çıkmaz. Cinsel hislerin erkenden ortaya çıkması suni olup kötü yönlendirilen bir terbiyenin neticesinden ibarettir."  Alfred Fournier, Pour nos fils, quand ils auront 18 ans: quelques conseils d'un medecin, Paris Librairie Ch. Delagrave, 1906) (173-174)

-Şehevi tasavvurları karşımıza alıp da bunların zararlarını derin tefekküre arzederek kin ve nefret üretmek son derece zordur. Tasavvurların bu husustaki kuvveti o kadar büyüktür ki karşı karşıya geldiğimizde o bizi mağlup eder. Dolayısıyla şehevi tasavvurlara hücum etmek değil, bu tasavvurların önünden kaçmak gerekir. Bu tasavvurları oluşturacak vasıtaların tamamını menetmek, aşka dair düşünceler uyandıran edebi kitapların mütalaasından, zayıf hisleri uyaran ve yoğun bir tesir meydana getiren resimlere bakmaktan ve bilhassa arkadaşların zehirli sohbetlerinden tamamıyla kaçmak icap eder. Hele öyle kitaplar vardır ki her bir cümlesi insanı müthiş surette kamçılayıp teşvik eder. Bunlardan kaçmak, kaçmakla hissedilecek utancın erkekçe mücadele etmekten bin kat faydalı olduğunu bilerek kaçmak lazımdır. (175)

-İrade etmeyi bilen, her bir akli sebebi çözümlemeye, şuurunda oynayan duygular ile eğilimleri birbirinden ayırıp her birinin kıymet ve meziyetini takdire gücü yeten, bu muhakemelerini ve takdirlerini bilimin bugünkü haline en uygun medeni fikirle icra edebilen şahıs, ahlaki hakikati en çok sağlama kudretine sahip olur. (203)

-Ruhsal hayatın en mühim faktörü, en kuvvetli unsuru duygular ve dış tesirlerdir. Duygular ne kadar eksik ise iradeyi besleyecek gıdalar o kadar az ve dolayısıyla irade de o kadar zayıf olur. (205)

-Bir kere kararınızı verdiniz mi, artık bir tek emirle düşünmeden en büyük tehlikelere atılan bir orduya benzemelisiniz. Artık düşünmeyin, gözlerinizi kapayın, kulaklarınızı tıkayın. Kurşun gibi ileriye atılın. Ne kadar tartışmaya ne kadar ince teferruata girişirseniz, kararınızda o kadar derin yaralar açacak, önceki tefekkürlerinizi o denli tahrip edeceksiniz. Kararın faili gerçekten de tefekkür ve tartışmadır, fakat karar artık tartışılamaz. Kararı tartışmak iradeyi zayıflatmaktan başka bir sonuç veremez. (214)

-Çünkü yoğun duyguların ve hele öfke patlamasıyla birdenbire hücum eden heyecanların kötü bir özelliği vardır; bilincimizde kararlaştırılmış olan duygusal ve düşünsel bağları birbirinden ayırır; silsileyi çözer, binbir zahmetle topladığımız malzemelerin her birini bir tarafa atar. Sanki beynin hücrelerini mahvedecek fiziki bir hastalık ortaya çıktı zannedersiniz. Gerçekten organik nedenlere bağlı beyin hastalıklarında ve inmelerde olduğu gibi burada da en son oluşan ruhsal hadiseler en evvel kaybolur ve dolayısıyla en son meydana gelmiş olan karar ilk olarak ortaklık bağlarını kaybederek ruhumuzun aynasından neredeyse tamamen çıkar. (216)

-"İradenin vazifesini iyi bir şekilde yerine getirebilmesi için mücbir fikirler ve ruhani etkiler vasıtasıyla telkin edilmiş olması gerekir." Bernheim (222)

-"Öğrenmek zordur. Fakat zihinde yer etmiş bilgiyi ortadan kaldırmak daha zordur." John Lubbock (237)

-Bazı tembeller de vaktin yetişmemesinden şikayet etmez, "fakat arzu ve yetenek olmadıktan sonra çalışmaya koyulmak gereksizdir, uykuda uyur gibi duran ağır bir düşüncenin hiçbir şeye gücü yetmez" (Payot) derler. Ne yanlış! Yeteneksiz ve ağır olan bizim zihnimiz değildir, irademizdir. Biz istemiyoruz da onun için zihnimizin kabiliyetsizliğini bahane addederek mazeret olarak dile getiriyoruz. Cidden kararlılıkla çalışmaya oturun, zihnin en kapalı sanıldığı zamanlarda bile yeteneği açmanın arzuya baplı olduğunu göreceksiniz. Yemek yedikçe iştah açılır, zihin de çalıştıkça parlar. (243)

-Her kitap yazan bilmelidir ki okurlarının fikirlerinde meydana getireceği arzulardan manen kendisi mesuldur. Bu mesuliyeti idrak etmeyen, ismini vitrinlere yazdırmak gibi bir bencillikle hevesini değil, sessizce nefsini ve fikrini terbiyeye çalışmayı toplumsal bir görev bilmelidir. (247)

-Hiçbir facia, hiçbir komedi ve hiçbir roman yoktur ki hayatın hakikatine tarih kadar mutabık, ıslah ve uyanış dersleri ile dolu vakaları gösterebilsin. Nefsin rezilliklerini ve şehvete meylini şiddetle uyandıran kitaplar hariç, her okuma bizim için istifade vesilesidir. (249)

-"Gerçek sadaka, paradan ziyade kudret ve ümit vermektir. Başkalarının elemlerini kabul etmek değil, fakat kendi elemlerine bizzat tahammül edebilecek, hayatın güçlüklerine sabırlı bir şekilde göğüs gerecek kudret ve iç huzuru vermek en faydalı yardımdır." Sir John Lubbock (255)

-"Okullarda öğrenci; arkadaşlarının, hocalarının ve ebeveyninin müşterek teşviklerinin etkisinde bulunur. Bu teşvikler hep zihnimizle çalışma noktasına yoğunlaşır. Bununla birlikte çoğunlukla okul arkadaşlarının teşvikleri kötü bir yöne evrilebilir. Okullarda zekaları orta derecede olanların çabaları hor ve hakir görülürken, aksine verimli bir tarlada neredeyse kendi kendine ortaya çıkıp gelişebilen kolay ve zarif başarılar takdire layık bulunur. Modern eğitim yöntemlerimizin bu temel hatası, iradeyi kuvvetlendirmeyi zihni doldurmaya feda eden bu hatası, küçük çocukların eğitimine kadar yaygınlaşmıştır. Bununla beraber özellikle lisede öğrencilerin, ebeveynin ve öğretmenlerin ilgileri hep birlikte tek bir istikamete, zihinsel çalışmalara yönelir. Bu sayede akıllara hayret verecek öyle zeki gençler yetişir ki bu gençler eğer kendi hallerine bırakılsaydı hiçbir başarıya erişemezdi." - Payot (257-258)

-"Kısacası, öğrencilerin gerek ahlaken idareleri gerekse düzenli bir şekilde çalışmalarını sağlamak için yalnız bir çare vardır: Hoca ile öğrencisi arasında gayet samimi bir temas kurulması. Hatta hoca da bu mevzuda kazançlı çıkar; zira öğrencilerinde uyandırdığı ilim aşkı sayesinde kendi şevkini de kuvvetlendirir." -Payot (265)

-"Özel ve genel bütün vazifeleri adalet, maharet ve yüksek bir ahlak ile yerine getirme gücünü veren eğitime tam ve asil bir eğitim diyebilirim." Milton (265)

-Halbuki arkadaşlıkta bulacağımız menfaatleri nefsimizin terbiyesine uygun bir şekilde kullansak ne kadar çok ve faydalı sonuçlar elde edebiliriz. Arkadaşlık hemen bulaşmaya hazır bir hastalık gibidir; temas ettiği ruha bulaşır. Ateşini hemen yakınında bulunanlara nakletmek isteyen bir yangına benzer. Takip edeceğimiz istek ve hedefe, ahlakımızı güzelleştirmeye, eksikliklerimizi düzeltmeye hizmet edecek dostlar seçsek, hatta bu seçimde mahrumiyetlere, fedakarlıklara ve zahmetlere katlansak, mevcut eksikliklerimizi mazur görüp kötü temayüllerimizi aşırıya vardıracak arkadaşlardan sakınsak, irademizin terbiyesi için ne kadar güvenilir bir araç bulmuş olurduk. (268-269)

-Meşhur hayatları okumak, ahlakı güzelleştirmede canlı örnekler kadar kıymetli bir hizmet görebilir. Hatta bazen bu konuşan ve hareket eden insanlardan bile daha faydalıdır, çünkü bütün hayatları bizde bilindiğinden dolayı seçeceğimiz örneklerin arzu edilen fikirlere uygun olup olmadığını daha önceden biliriz. Bu noktada iradelri kuvvetlendirmeye hizmet için, hayatın felaketlerine göğüs germek zorunda kalmış, nefsani ihtirasların hücumlarına uğradıkları halde ümitsizliğe kapılmayarak erkekçe kuvvetlerinde buldukları gayret ve metanet sayesinde binbir güçlükle baş edilebilen, belaların bile üstesinden gelmeyi başarabilen irade sahiplerinin örneklerini seçmek lazımdır. Büyüklüğün ve metanetin vatanı yoktur. (270)

-Hatta Proal diyor ki "Çocukların ilk okumalarının ne kadar önemli bir etkiye sahip olduğunu zaten anlatmıştım. Hele ilk gördükleri resimlerin tesiri daha büyüktür. Okullarla sokaklara, tarihe, vatana, dine ve tabiat manzaralarına ait resimler konulsa, hiçbir çabaya muhtaç olmaksızın çocukların zihinlerine ciddi anlamda ahlaki bilgiler yerleştirmek mümkün olurdu." Bu durum yalnız çocuklarda değil, büyüklerde de böyledir. (272)

-Duygulardan yardım talebimiz birkaç türlü olacaktır:

1-Hedeflediğimiz fiillere uygun duyguları aramak, seçmek ve kuvvetlendirmek.

2-Hedeflediğimiz fiillere zıt duyguları yenecek mahareti göstermek.

3-Yüksek bir gayeye yönlendirmek istediğimiz fikri, duyguların hararetiyle şiddetle ısıtıp bir ihtiras, bir ideal haline getirmek. (276)

-"İhtirasların şiddeti azalıp harareti sakinleştiği zaman kendimizi gaddar zorbalardan kurtulmuş buluruz." Sofokles (285)

-Kaslarımızı duygularımıza zıt bir şekilde yönetirsek duyguların belirtileri de engellenmiş ve fiillerin karşılıklı olarak duygular üzerindeki tesiri sebebiyle duygular da mağlup edilmiş olur. (286)

-Bir ihtiras ne kadar kızışmış ve müzmin olursa olsun, eğer az çok devamlı ise mutlaka fikirlerin yardımına muhtaçtır. Fikren bir yardımcı bulamazsa gıdasız kalarak sönüp yok olur. Fakat bu tür duygularla karşı karşıya gelen düşünce kuvvetimiz selametle tefekkür etmekten mahrum kalarak mantığını kaybeder; duyguları mazur gösterecek safsatalar, mugalatalar icat eder ve duygular, bu safsatalara dayanarak hayatını sürdürmeye yetecek kuvveti bulur. Bir tembele sorun, tembelliğini mazur göstermek için ne umulmaz sebepler bulacaktır. Aşırı zevk ve sefahate düşkün biriyle konuşun, cinsel arzularını haklı göstermek için ne safsatalar üretecektir. Safsata ve mugalata devamlılık gösteren temayüllerin gıdasıdır, bu gıdayı kesecek olursanız temayüller de yok olmaya yüz tutar. Halbuki safsatalar birer fikirler bütünüdür. Fikirler üzerindeki hakimiyetimiz ise kesindir. Fikirleri iyi idare ederek safsataları çürütmek sanıldığı kadar güç değildir. (287)

-Gerçekten de hafızamıza yerleşen fikirler ne kadar kuvvetli olursa olsun, dikkatimizi bunlardan esirger ve hiçbir zaman hatırlamazsak yavaş yavaş beynimizin hücrelerinden silinmeye yüz tuar ve bu şekilde tamamen kaybolmasalar bile bilincimizin gizli derinliklerinde gömülü kalarak bizce varlık ve yoklukları aynı olur. Fakat bu metodu batıl inanç ve alışkanlıklar hakkında uygulamak mümkün değildir. Çünkü hafızamızdaki resmini her dakika tazeleyecek vesileler ve telkinler son derece boldur. Bizi her tarafımızdan hapseden bu dehşetli ağ içinden çıkmak neredeyse imkansızdır. Fakat düşünce kuvvetimize hâkim olan biz kendimiziz. Fikirlerimiz bizim elimizde birer alettir, bu aletleri istediğimiz gibi kullanabiliriz. Elimizde bu kadar sağlam bir kuvvet varken fikirlerimizin hürriyetini hapseden batıl itikatlar şebekesi istediği kadar karmaşık ve sık olsun, bu şebekeyi yarıp bir kelebek gibi saf ve diri olarak uçmamız bizim elimizdedir. Çünkü bizim dikkat ve fikirlerimizi bir noktaya odaklayarak o batıl inanca karşı tamamen yeni bir inanç var etmeye bile gücümüz yeter. (289)

-İrade sağlamlığının ve nefsimize karşı hakimiyetin en faydalı neticelerinden biri de heyecanlarımızı zaptedebilme, ümitsizlik ve sevince, öfke ve intikama, hakaret ve iftiraya karşı tarafsız bir anlayışa sahip olma kudretidir. Heyecanlar çoğunlukla faydasız ve belki de zararlı, gelip geçisi hislerdir ki muhakememizin kuvvetini, düşüncelerimizin selametini karartır, dolayısıyla muhakeme ve düşüncemize bağlı olan fiillerin yapılmasını güçleştirir. Fiillerin selameti fikirlerin selametine bağlıdır; halbuki heyecanlar tıpkı dalgalı bir deniz gibidir, bir fırtına şeklinde yükselip zihniizi sarsan dalgalar aklımıza ait kuvvetlerin iyi idare edilebilmesini imkânsız kılar. (293)

-Zihnimiz her dakika birçok fikrin geçtiği bir köşe başıdır. Bunların içinde belki düşmanımız çok, fakat arada bir seçtiğimiz dostumuzu yakalayıp bununla beslenmeye çalışmakta ve tahayyüllerimizi bu dost fikir üzerine yöneltmekte büyük bir zorluk yoktur. Böyle uygun unsurları toplayarak, tahayyüllerin iradeye karşı isyan eden hareketlenmelerini engellemek üzere bilincimizi mantıklı ve makul fikirlere açarsak heyecanlar beslenemez, büyüyümez, ölür; hatta pek çok defa bir ölü doğmuştan başka bir şey olmaz. (303)

-Heyecan terbiyesine daha çocukluktan başlamak lazımdır. Her terbiyenin maksadı bilinci, bilinç altısız hale getirmek, yani alışkanlıklar oluşturmaktır. Alışkanlıklar ise eskiliğe ve tekrarlanmaya bağlı olduğu için heyecanları zaptetme gücü ne kadar öncesinden verilmeye başlanırsa alışkanlıklar da o kadar eski ve -fazla tekrarlanmasından ötürü- o kadar kuvvetli olur. (303-304)

-Kısacası heyecanların dış belritileri, gürültüleri, patırtıları, galeyanları ve delilikleri ne kadar geniş ve şiddetli olursa heyecan da o kadar süfli ve hayvani olur. Dış belirtiler, heyecanların süfliliğine veya ulviliğine bir ölçü sayılabilir; bu sebeple genel bir kural olmak üzere heyecanlar, dış belirtileri nispetinde dizginlenip durdurulmaya ve terbiye edilmeye muhtaç addedilmelidir. (307)

-Mahlukatın birinin üzerinden arızi özelliklerini kaldırarak yalnız esas özelliklerini bırakın. Aynı cins mahlukatın geneli için bu bir numune olur. Bu numuneyi, muhtemel ve mümkün her türlü güzellik ve mükemmellik ile süsleyin, bu da bir "ideal" olur...Demek oluyor ki ideal, ihtimal dahilindeki bütün güzellik ve iyiliklerle süslenmiş mükemmel bir numunedir. Bu mükemmel numune, iyi ihtirasların takip edileceği bir gaye olabilir ve bu tür ihtiraslar bizce hedeftir; çünkü bir büyük kuvvettir, çünkü bir iyilik membaıdır, çünkü hayatın en yüce sevincidir. (310-311)

-"Çit içersine kapatılan bir ata bakın; hakikaten cins hayvandır, kuvvetli ve oynaktır, çılgın sıçrayışlarla koşuyor. Fakat akşam olduğu gibi aşırı bir yorgunluk içinde kalıyor ve görüyor ki sabah bulunduğu noktadan katiyen ileri gitmemiştir. Bu hayvana dizgin koyun, seyrini idare edin, daha az bir zahmetle daha uzun bir mesafe katetmeye muvaffak olur." ; "Felaket, arzularımıza dizgin koymayı bilmeyerek muhtelif heveslerimizin etkisinde, düzensiz sıçrayışlarla ileri gitmeye çalışmak ve fakat ilerleyememektedir. Bizi zıt istikametlere yönlendiren muhtelif arzulara uyarız; elde ettiğimiz netice, bu arzuların kuvvetleri arasındaki farktan ibaret ve dolayısıyla son derece zayıf olur. Halbuki irade kuvvetlerimizin tamamı aynı istikamete yönelirse aynı kuvveti sarf etmekle beraber netice muhtelif irade kuvvetlerinin arasındaki farktan değil, toplamından ibaret olur." (313)

-Roosevelt ile beraber şu neticeyi elde ederiz ki "Bir şahıs bir ideale tam bir inançla yönelmezse hiçbir kıymete sahip olamaz." (68.dipnot/Theodore Roosevelt, La Vie intense, 1904) (314)

-Ahlakı düzeltmek için bir ideale sahip olmayı tavsiye edenler ne kadar da doğru düşünmüştür. Ahlakında ıslaha muhtaç pek çok eksikliği bulunmayan hiçbir kimse yoktur. İnsanlık durmaksızın iyilik, güzellik ve hakikate doğru ilerlemeye, her dakikanın bir öncekine nazaran daha hayırlı ve daha güzel olmasını sağlamaya mecburdur. Hayatın, çalışmanın ve terakkinin en kaçınılmaz gerekliliklerinden biri de iyilik, güzellik ve hakikate dair eksiklikleri sürekli olarak ıslah etmekten ibarettir. (315)

-Bir idealin arkasından koşanlar mutsuzluk ve kötümserlik nedir bilemez. Çünkü bütün felaketlerimizin kaynağı arzularımız ile yaptıklarımız arasındaki uyumsuzluktur. Beşerin, bütün mahrumiyetlerini yok etme arzusu bir kandırmacadan başka bir şey değildir. Fakat bütün faaliyetlerimiz muntazam bir uyumla birbirine bağlı olursa, temayüllerimiz ve ihtiraslarımız hep aynı hedefe dönük olur ve tatmin edilmesi imkânsız arzulara ulaşamadığımız her dakika bizim için ümitsiz bir hayal kırıklığı olmazsa, o zaman sevincimiz hiç sona ermez. İdeal büyük bir mutluluk kaynağıdır. Çünkü muhakeme ile seçtiğimiz hedefe ve mükemmelliğe ulaşamasak bile ona yakınlaşmanın mümkün olduğunu biliriz. Her günkü çabalarımız bizi son derece uzak olmakla beraber ateşli nuru ile bizi daima aydınlatan gayemize yakınlaştırır. Her günümüz bu uzun yolculuğun bir menzilini aşmanın sevincini verir. Her dakikamızın bir öncekinden daha iyi olduğunu anlarız. Eksikliklerinin ıslah edilemkte olduğunu, takip ettiği iyilik, güzellik ve hakikat hedefine yaklaştığını bir engeli ezip mahvettiğini, kısacası bereketli bir faaliyet icra ettiğini hisseden bir insan, felaket nedir bilmez olur. (316)

-Zaten ideal seçimi, yetişebilmesi mümkün olan bir hedef seçimi demek değildir. İdealin özünü oluşturan özellik, hayatımızdaki bütün çalışmalara nurlu bir rehber olmak ve fakat mütemadiyen yakınlaşıldığı halde hiçbir vakit yetişilmesi mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla fıtratlarında az veya çok kabiliyet olanlar arasındaki fark, seçtikleri hedefe yaklaşırken alabilecekleri mesafelerin biraz fazla veya eksik olmasından ibarettir. (318)

Fiillerin diğer bir lüzum ve faydası da alışkanlıkların oluşmasına yardım etmesidir. İrade terbiyesinin gayesi olan hasletler eğer bir alışkanlık haline gelmezse her bir yeni fiil için yeni derin tefekküre başvurmak ve dolayısıyla bütün hayatımızı irade terbiyesi mesaisiyle doldurmak gerekecektir ki esasen büyük güçlüklerle karşılaşan nefsimizi ıslah çabaları bir de bu şekilde mütemadiyen tekrarlanmak mecburiyetinde bulunacak olursa irade terbiyesi, varılması neredeyse imkânsız olan sonuçsuz bir teşebbüsten ibaret kalmaya mahkûm olur. Fakat irade terbiyesi bu mahkumiyete boyun eğmiş değildir; çünkü zamandan ve fiillerden yardım isteyerek arzulanan hasletleri bir alışkanlık haline getirme gücüne sahiptir. (323)

-"Gerçekte cesur; büyük cesaret gerektiren bir işi yapan değil, fakat hayatın bütün işlerini cesaretle gören kişidir." Payot (327)

-Bundan dolayı nefsimize karşı hakimiyet kazanma çabasında her gün hazlarımızı ve nefsaniyetimizi ezecek küçük galibiyetlere alışmalıyız. Bugün bir okuma yapmak, yarın istediğimiz saatte yataktan kalkmak, üçüncü gün zararlı olduğunu bildiğimiz bir yemekten sakınmak, hatta istediğimiz saatte uyumak ve tembelcesine tahayyüllere dalmak gibi hayatımızın muhtelif noktalarına denk düşen yerlerde nefsimize karşı küçük başarılar elde etmeliyiz. Bunların yekunu kıymetli alışkalıklardan oluşan bir bütün oluşturur. Diğer taraftan küçük başarılara ulaşmak, ahlakımızın kudreti hakkında bize iç huzuru vererek yavaş yavaş nefse karşı hakimiyet kazanmayı başaracağımıza dair bir güven verir ve akabinde daha güç bir zeminde ihtiras ve heveslerimizi mağlup etmek gerekirse, eski başarıların şuurumuzda toplanmış olan hatıraları bize ümit ve iç huzuru verecek bir rehber olur. (328)

-1.Bir duygu veya fikri elde etmek için hakikaten o duygu ve fikir mevcutmuş gibi hareket etmek

2.Bilincimizden kovmak istediğimiz fiiller ve duygulara uygun fiilleri yapmaktan kaçınmak gerekir.

Mesela kolay gücenen, alıngan biriysek yüz hatlarımıza kalıcı bir sakinlik vermeye, hareketlerimizin şiddetini daima düzeltmeye çalışmalıyız. Utangaç isek vücudumuzu doğrultup yüksek ve belirgin bir sesle gözlerimizi muhataplarımıza dikmeye alışmalıyız. Aceleciler yavaş söylemeye, yavaş yürümeye, yavaş yazmaya, yavaş yemeye; tereddütlü ise süratle hareket ederek muhtemel bir olay karşısında hiçbir tereddüdü yokmuş gibi davranaya kendilerini zorlamalıdır. Fikirleri daima boş hayaller arkasında koşmaya meyilli olanlar, hayatın en küçük gereklilikleri üzerine yeterli derecede dikkat etme gücünden mahrum olan asabiler, hayallerini kovacak ve dikkatlerini sürekli olarak odaklamayı gerektirecek filleri, mesela vücut egzersizlerini yapmaya çalışmalıdır. Üzüntülü, ümitsiz ve kederli miyiz? Bütün ümitsizliğimize rağmen dilimize neşeli bir şarkı dolamalıyız. (331)

-Birçok insan vardır ki en hafif rahatsızlıklarını pek çok ayrıntıyla anlatma derdinde olduğundan hakikaten ızdıraplarının arttığını görür. (333)

-"Bir gemi deniz üzerinde seyahat için değil, fakat belirli bir limana yükleri ve insanları taşımak için yapılmıştır. Keza zihnimiz de tahayyüller ve düşünceler içinde faydasızca dolaşmak için değil, insanların akli hayatları için faydalı işler ve eserler üretmek için yaratılmıştır. İnsanları daha güzel, daha iyi ve daha yükseğe sevk edecek olan ancak bu işler ve eserlerdir." - de Fleury (340)

-Sosyoloji teorisinin mugalatalarından meydana getirien kolaylığı üzerinde yürümek isteyenlerin en son bulacakları, yalnız miskinliklerini mazur gösteren bir istirahat yatağı olacaktır. Fakat gerçekte içinde bulunduğumuz toplumsal vasat, ne kadar eksiklikleri olursa olsun, bizim çabalarımıza hiçbir vakit engel olamaz. Çünkü bütün vasatları yine kendi ruhumuzun içinde bulacağız. Benliğimizi oluşturan unsurların ve hadiselerin, muhtelif cereyan, silsile ve ortaklıkları takip ve teşkil etmesine göre biz daima ya mağlup ve hakir bir iradesiz oluruz veya irademiz bütün şuurumuzun esas ve baskın kısmını oluşturur ve böylece engeller, düşmanlıklar ve eksikliklerden korkmayan iradeli bir şahsın niteliklerini kazanır. (341)

-Her halükârda beynimizi ve ruhsal melekelerimizi mideye esir olmaktan kurtararak faaliyetini ve diriliğini muhafaza için fazla yemekten sakınmak, yemekte ideal daima bir alışkanlık haline getirmek ve yaş ilerledikçe hayvani gıdaları terk etmek, sağlıkla alakalı meselelerin en mühimlerinden olduğu gibi aynı zamanda irade terbiyemizde gözeteceğimiz en lüzumlu kurallardan biridir. (355)

-Nefes yoluyla aldığımız oksijenin miktarı ne kadar çok olursa sağladığı enerji, hayat ve sıhhat de o kadar fala ve kuvvetli olur. Beden hareketlerinin tamamı nefes alıp vermeyi arttırır, dolayısıyla organizmamıza alınan oksijenin ve buradan atılan karbonik asidin miktarının artmasına hizmet eder. Bir egzersiz, nefes alma hareketlerini ne kadar çok arttırırsa sağlık açısından kıymeti de o kadar çok olur. Çünkü nefes becerimiz ne kadar artarsa beden gücümüz de o kadar artar. (356)

-Sağlam bünyeli olmak, iyi hazmetmek, güzelce nefes alıp vermek ve kuvvetli bir kan dolaşımına sahip olmak demektir ki fiziki olarak pek güçsüz olup da zihinsel çalışmalar yürüten birçok insan bu imtiyaza sahip olabilir.  Yoğun tempolu egzersizlerden daima sakınmalıdır, çünkü nefes alışveriş hareketlerinde düzenli ve ahenkli bir artıştan ziyade nefes almayı güçleştiren bir sürat, yorgunluğa sebep olur ve kasların sadece bazısında fazla gelişim meydana getirerek diğerlerini zayıf bırakır. (357)

-Payot'nun dediği üzere "Beden egzersizleri, irade terbiyesinin ilkokuludur." (360)

Ketebe Yayınları, 3.baskı, Eylül 2023, Hazırlayan: Ömer Faruk Can

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...