07 Ağustos 2025

KÖPEK GİBİ BÜYÜTÜLMÜŞ ÇOCUK - BRUCE D.PERRY & MAİA SZALAVİTZ

-Beyin, dünyayı örüntüler arayarak anlamlandırmaya çalışır. Anlaşılır ve sabit bir biçimde bağlantılı olan örüntüleri yeniden ilişkilendirdiğinde bunları "normal" veya "beklenen" diye etiketler ve bilinçli olarak dikkat etmeyi keser. Dolayısıyla mesela bebekliğinizde ilk kez oturma pozisyonuna getirildiğinizde kalçalarınızdan yayılan yeni hislere dikkat edersiniz. Beyniniz normal bir biçimde oturmakla ilişkili baskıyı hissetmeyi öğrenir ve motor vestibüler sisteminiz aracılığıyla dik oturarak ağırlığınızı nasıl dengeleyeceğinizi hissetmeye başlar ve sonuç olarak oturmayı öğrenirsiniz. Oturduğunuzda bir rahatsızlık hissetmediyseniz veya oturduğunuz yer tuhaf bir okuya veya şekle sahip değilse ya da dengeyle ilgili bir tür bozukluğunuz yoksa dik oturmaya veya koltuğunuzun bedeninizin arka kısmına uyguladığı baskıya pek dikkat etmezsiniz. Bu, araba kullanırken de hemen hemen hiç düşünmediğiniz bir şeydir. Yola dikkatle bakarkan yaptığınız şey, otoyolun yanlış şeridinde hızla ilerlemekte olan bir kamyonet gibi yeni ve oraya uygun olmayan unsurları aramaktır. Bu yüzden normal olduğunu algıladığımız şeyleri aklımızdan çıkarırız; böylece anormal ve derhal ilgilenmemizi gerektiren şeylere hızla tepki verebiliriz. Nöral sistemler, özellikle yeniliklere hassas olacak biçimde evrim geçirmiştir çünkü yeni deneyimler genellikle ya tehlikeye ya da fırsatlara işaret ederler. Hem hafızanın hem de nöral dokunun ve gelişiminin en önemli özelliklerinden biri bu durumda hepsinin örüntülü ve tekrarlanan aktivitelerle değiştiğidir. Dolayısıyla beyninizde tekrar tekrar aktive olan sistemler değişir ve aktive olmayanlar değişmez. Bu "kullanıma bağlı" gelişme nöral dokunun en önemli özelliklerinden biridir. Basit bir kavram gibi görünmesine rağmen çok kapsamlı ve geniş bir çıkarım yelpazesi içerir. (57)

-Tanıdık deneyimlere karşı tolerans geliştirmezsek bunlar bize her zaman yeni ve potansiyel olarak başa çıkılmayacak olaylar gibi görünür. Beyin, muhtemelen eski bir bilgisayar gibi depolama kapasitesini tüketir. Benzer şekilde belirli şeylere karşı giderek daha da hassaslaşmazsak bunlara tepki vermekte de bir ilerleme sağlamamız mümkün olmaz. (69)

-Araştırmalar, insanların çocukluklarında yaşadıkları kontrol edilemeyen stresli olay sayısıyla depresyon riskini giderek artan bir şekilde ilişkilendirmeye başlamıştır. (87)

-Sürekli ve fiziksel sevgi görmeyen veya sevgi dolu bağlar kurma şansına sahip olmayan çocuklar, beyindeki ödül, keyif ve insanlar arası etkileşimleri birleştiren sistemlerin düzgünce inşa edilmesi için gerekli olan örüntülü ve tekrarlayan uyarılmalardan da yoksun kalmış olurlar. (128)

-Laura'nın durumunda gördüğümüz gibi dokunuş insan gelişimi açısından kritik öneme sahiptir. Dokunuşun deneyimlenmesiyle ilgili duyusal yollar ilk gelişenlerdir ve görmeye, koku almaya, tat almaya ve işitmeye kıyasla dünyaya gelindiğinde en eksiksiz biçimde ayrıntılara kavuşurlar. Prematüre bebeklerle ilgili araştırmalar; nazik, ten tene temasın bebeklerin kilo almasına, daha iyi uyumasına ve daha hızlı olgunlaşmasına yardımcı olduğunu göstermiştir. Bu tür nazik bir masaj yapılan erken doğmuş bebekler evlerine ortalama olarak bir hafta önce gitmiştir. Yaşça daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde de masajın tansiyonu düşürdüğü, depresyonla savaştığı ve beyin tarafından salgılanan stres hormonu miktarını azaltarak stresi engellediği kanıtlanmıştır. Tedaviye masajla başlamamız ayrıca stratejik bir nedene de dayanıyordu: Araştırmalar, bebek ve çocuk masaj tekniğini öğrenen ebeveynlerin çocuklarıyla daha iyi ilişkiler geliştirdiğini ve kendilerini onlara daha yakın hissettiklerini göstermiştir. Otizm veya onların mesafeli görünmesine yol açan diğer sorunları olan çocuklarda bu tür bir yakınlık hissi yaratmak genellikle ebeveyn-çocuk ilişkisini hızla geliştirir ve böylece ebeveynlerin terapiye olan bağlılığını artırır. (194)

-Aslında bellek bu şekilde işlemez. Travmatik anılarla ilgili sorun bunların şimdiki zamana müdahale etme eğilimi taşımasıdır, bunları hatırlamakla ilgili bir becereksizlik değildir. Bu anlara müdahale ettiklerinde bunları tartışmak ve nasıl bilinçaltımıza sızarak davranışlarımızı etkileyebileceklerini anlamak son derece faydalı olabilir. Örneğin, bir çocuk boğulmaktan kıl payı kurtulduğu için suya yaklaşmaktan kaçınıyorsa plaja gideceği zaman bunu konuşmak, tekrar güven içinde yüzmeye başlamasını sağlayabilir. Öte yandan bazı kişiler korkularıyla savaşarak ve acı veren anılarını asla tartışmayarak veya açık açık hatırlamayarak iyileşir. Anılarından şimdiki zamanda da etkilenen kişilerin bu anılara odaklanması için yapılan baskı onlara da zarar verebilir. (226)

-Geçmişte yaşanan bir travmanın kesin ayrıntılarını hatırlamadığınız sürece iyileşemeyeceğinize inanmak da kendi kendine gerçekleşen bir kehanete dönüşebilir ve şimdiki zamanla başa çıkmak yerine, geçmişe odaklanmanıza neden olabilir. Örneğin, bazı araştırmalar, depresyonun olumsuz geçmiş olayların uzun uzadıya düşünülmesi nedeniyle arttığını ortaya çıkarmıştır. Belleğin işleyiş biçimi yüzünden bu tür yoğun düşünme süreleri eski ve bulanık anıları farklı bir gözle hatırlamanıza neden olabilir; bunlar zamanla giderek karanlıklaşır ve en sonunda hiç yaşanmamış bir travmaya dönüşür. (227)

-Ama başkalarıyla kalıcı ve sevgi dolu bağlar kurmadan en iyi ilaçlarla ve dünyanın en iyi terapisiyle bile iyileşmek ve sağlıklı hale gelmek imkansızdır. Gerçekten de bu durumun merkezinde terapinin işe yaramasını sağlayan şey esas olarak terapistin yöntemleri veya bilgelik dolu sözleri değil, onunla kurulan ilişkidir. (308)

-Modern dünya, insanın sosyal hayatının en başlıca biyolojik birimini bozmuş ve birçok açıdan onu terk etmiştir: Bu birim, geniş ailedir. Çekirdek ailenin parçalanışına çok fazla vurgu yapılmıştır ama birçok durumda parçalanışı çok daha az ele alınmış olan geniş ailenin en azından bir o kadar önemli olduğunu düşünüyorum. (309)

-Akıl sağlığı uzmanları insanlara senelerce sosyal destek olmadan psikolojik açıdan sağlıklı olabileceklerini, "siz kendinizi sevmezseniz sizi kimse sevmez" fikrini öğretmiştir. Kadınların erkeklere, erkeklerin de kadınlara ihtiyaçları olmadığı söylenmiştir. İlişkileri olmayan kişilerin çok ilişkisi olan kişiler kadar sağlıklı olduğuna inanılmıştır. Bu görüşler insan türünün en temel biyolojisine ters düşüyor: Bizler memeli hayvanlarız, o yüzden de derinden ilişkili ve birbirine bağlı insan teması olmadan hiçbirimiz hayatta kalamazdık. İşin gerçeği, sevilmiş olmadan ve sevilmeden kendinizi sevemezsiniz. Sevme kapasitesi tek başınalıkla inşa edilemez. (310)

-Dahası insanlar evrim geçirirken bebeklerin kendilerine ait bir odaları, hatta kendi yatakları bile yoktu. Genellikle, hiçbir zaman bir yetişkinden veya kardeşten birkaç adımdan daha uzakta olmazlardı ve çoğu çocuk genellikle kucakta olurdu. Bugün bebeklerde görülen uyku ve ağlama sorunlarının büyük bir bölümü, muhtemelen şu gerçekten kaynaklanmaktadır: İnsanlığın tüm evrimsel geçmişi boyunca yalnız bırakılan ve yetişkinlerinin gözünün önünde olmayan bir insan bebeği, kesin yakın bir ölümle karşılaşırdı. Uyuması için yalnız bırakılan bebeklerin bunu tedirgin edici bulması hiç şaşırtıcı değildir. Hatta esas şaşırtıcı olan şey (ve insan beyninin adaptasyon becerisini yansıtan unsur) birçok bebeğin buna ne kadar kısa sürede alıştığıdır. Bebekler sonuç olarak öyle bir şekilde evrim geçirebilir ki yalnız kalmak stres sistemlerini o kadar kolay harekete geçirmeyebilir ama evrim birçok ebeveyn tarafından tercih edilen bir zaman çizelgesinde değil, çok uzun bir sürede gerçekleşir. (314-315)

-Çocuklarımızı korumak istememiz doğal ama kendimize risksiz çocukluk arzusunun ne kadar ileri gittiğini de sormamız gerek. En güvenli oyun bahçelerinde ne salıncaklar ne dik kaydıraklar ne de sert yüzeyler ne ağaçlar ne de diğer çocuklar olabilirdi. Tabii, o zaman eğlence de olmazdı. Çocukların beyinleri yaptıklarıyla ve zamanla tekrarladıkları şeylerle yavaş yavaş şekillenir. Ufak risklerle ve bu seçimlerin sonuçlarıyla başa çıkmayı pratik etmezlerse, daha büyük ve spnuçları daha önemli olacak kararları almaya da hazırlıklı olamazlar. Günümüzün güvenlik kültüründe çocuklarımızı bebeklikten liseye kadar sıkıca gözetiyor ve yönlendiriyor ama üniversitede mutlak özgürlüğüe doğru itiyor gibiyiz (gerçi bazı ebeveynler o dönemde bile hadlerini aşıyorlar). İnsan tarihinin büyük bir kısmında, ergenlerin çok önce yetişkin rollerini üstlendiklerini ve gayet başarılı bir biçimde zorluklara göğüs gerdiklerini unutmamalıyız. Ergenlerle ilgili sorunlarımızın çoğunluğu, onların büyümekte olan beynine yeteri kadar meydan okumamış olmamızdan kaynaklanıyor. Beynin karar verme alanlarının en azından yirmili yaşların başına kadar tam olarak gelişimini tamamlamadığını biliyoruz. Onları esas geliştiren şey, deneyim oluşturan kararlar vermeleridir ve bu bazı riskleri almadan mümkün değildir. (318)

-Artan bir rekabet ortamında, orta sınıfa ve üst sınıfa ait ebeveynler çocuklarına "avantaj" olarak düşündükleri her şeyi giderek daha fazla sunabilmek için daha aşırı uçlarda davranmaya başlamıştır. Rekabete yapılan bu daimî vurgu, insanların akıl sağlığı ve sosyal bağlılık için gerekli olan iş birliği derslerini, empatiyi ve fedakarlığı da köreltmektedir. (321)

-Çocuklar yanlış davranmaya başladığında onları cezalandırmaya ve yoksun bırakmaya yönelik iç dürtümüz genellikle kötü sonuçlara yol açar; sızlanan, talepkar ve saldırgan çocukları "şımarık" ve "üstüne fazla düşülmüş" olarak görme eğilimi taşırız ve bu özelliklerinin genellikle onun fazla şeye sahip olmasından ya da kendisini fazla iyi hissetmesinden değil, ihtiyaçlarının karşılanmamasından ve potansiyellerinin keşfedilmemesinden kaynaklandığını fark etmeyiz. Bir çocuğun iyi yürekli, verici ve empatik olabilmesi için ona öyle davranılması gerekir. Cezalar bu özellikleri ne yaratabilir ne de örnek teşkil edebilir. Sınırlar koymamız gerektiği halde çocuklarımızın düzgün davranmasını istiyorsak onlara iyi davranmamız gerekir. Sevgiyle yetiştirilen bir çocuk etrafındaki kişileri mutlu etmek ister çünkü kendi mutluluğunun onları da mutlu ettiğini görür; uyumlu davranması sırf ceza almamak için değildir. Bu olumlu geri bildirim döngüleri de olumsuz olanlar kadar güçlüdür ama bazen hemen harekete geçmeye değil, yanlış davranışları neyin tetiklediğini anlamak ce sonra bunlarla başa çıkmak gibi zaman zaman sezgilere aykırı olan bir teoriye dayanırlar. (323)

Koridor Yayıncılık, 2024 basım, Genişletilmiş Yeni Baskı, Çeviren: Belgin Selen Haktanır

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...