-Tanıdık
deneyimlere karşı tolerans geliştirmezsek bunlar bize her zaman yeni ve
potansiyel olarak başa çıkılmayacak olaylar gibi görünür. Beyin, muhtemelen
eski bir bilgisayar gibi depolama kapasitesini tüketir. Benzer şekilde belirli
şeylere karşı giderek daha da hassaslaşmazsak bunlara tepki vermekte de bir
ilerleme sağlamamız mümkün olmaz. (69)
-Araştırmalar,
insanların çocukluklarında yaşadıkları kontrol edilemeyen stresli olay
sayısıyla depresyon riskini giderek artan bir şekilde ilişkilendirmeye
başlamıştır. (87)
-Sürekli
ve fiziksel sevgi görmeyen veya sevgi dolu bağlar kurma şansına sahip olmayan
çocuklar, beyindeki ödül, keyif ve insanlar arası etkileşimleri birleştiren
sistemlerin düzgünce inşa edilmesi için gerekli olan örüntülü ve tekrarlayan
uyarılmalardan da yoksun kalmış olurlar. (128)
-Laura'nın
durumunda gördüğümüz gibi dokunuş insan gelişimi açısından kritik öneme
sahiptir. Dokunuşun deneyimlenmesiyle ilgili duyusal yollar ilk gelişenlerdir
ve görmeye, koku almaya, tat almaya ve işitmeye kıyasla dünyaya gelindiğinde en
eksiksiz biçimde ayrıntılara kavuşurlar. Prematüre bebeklerle ilgili
araştırmalar; nazik, ten tene temasın bebeklerin kilo almasına, daha iyi
uyumasına ve daha hızlı olgunlaşmasına yardımcı olduğunu göstermiştir. Bu tür
nazik bir masaj yapılan erken doğmuş bebekler evlerine ortalama olarak bir
hafta önce gitmiştir. Yaşça daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde de masajın
tansiyonu düşürdüğü, depresyonla savaştığı ve beyin tarafından salgılanan stres
hormonu miktarını azaltarak stresi engellediği kanıtlanmıştır. Tedaviye masajla
başlamamız ayrıca stratejik bir nedene de dayanıyordu: Araştırmalar, bebek ve
çocuk masaj tekniğini öğrenen ebeveynlerin çocuklarıyla daha iyi ilişkiler
geliştirdiğini ve kendilerini onlara daha yakın hissettiklerini göstermiştir.
Otizm veya onların mesafeli görünmesine yol açan diğer sorunları olan
çocuklarda bu tür bir yakınlık hissi yaratmak genellikle ebeveyn-çocuk
ilişkisini hızla geliştirir ve böylece ebeveynlerin terapiye olan bağlılığını
artırır. (194)
-Aslında
bellek bu şekilde işlemez. Travmatik anılarla ilgili sorun bunların şimdiki
zamana müdahale etme eğilimi taşımasıdır, bunları hatırlamakla ilgili bir
becereksizlik değildir. Bu anlara müdahale ettiklerinde bunları tartışmak ve
nasıl bilinçaltımıza sızarak davranışlarımızı etkileyebileceklerini anlamak son
derece faydalı olabilir. Örneğin, bir çocuk boğulmaktan kıl payı kurtulduğu
için suya yaklaşmaktan kaçınıyorsa plaja gideceği zaman bunu konuşmak, tekrar
güven içinde yüzmeye başlamasını sağlayabilir. Öte yandan bazı kişiler
korkularıyla savaşarak ve acı veren anılarını asla tartışmayarak veya açık açık
hatırlamayarak iyileşir. Anılarından şimdiki zamanda da etkilenen kişilerin bu
anılara odaklanması için yapılan baskı onlara da zarar verebilir. (226)
-Geçmişte
yaşanan bir travmanın kesin ayrıntılarını hatırlamadığınız sürece
iyileşemeyeceğinize inanmak da kendi kendine gerçekleşen bir kehanete
dönüşebilir ve şimdiki zamanla başa çıkmak yerine, geçmişe odaklanmanıza neden
olabilir. Örneğin, bazı araştırmalar, depresyonun olumsuz geçmiş olayların uzun
uzadıya düşünülmesi nedeniyle arttığını ortaya çıkarmıştır. Belleğin işleyiş
biçimi yüzünden bu tür yoğun düşünme süreleri eski ve bulanık anıları farklı
bir gözle hatırlamanıza neden olabilir; bunlar zamanla giderek karanlıklaşır ve
en sonunda hiç yaşanmamış bir travmaya dönüşür. (227)
-Ama
başkalarıyla kalıcı ve sevgi dolu bağlar kurmadan en iyi ilaçlarla ve dünyanın
en iyi terapisiyle bile iyileşmek ve sağlıklı hale gelmek imkansızdır.
Gerçekten de bu durumun merkezinde terapinin işe yaramasını sağlayan şey esas
olarak terapistin yöntemleri veya bilgelik dolu sözleri değil, onunla kurulan
ilişkidir. (308)
-Modern
dünya, insanın sosyal hayatının en başlıca biyolojik birimini bozmuş ve birçok
açıdan onu terk etmiştir: Bu birim, geniş ailedir. Çekirdek ailenin
parçalanışına çok fazla vurgu yapılmıştır ama birçok durumda parçalanışı çok
daha az ele alınmış olan geniş ailenin en azından bir o kadar önemli olduğunu
düşünüyorum. (309)
-Akıl
sağlığı uzmanları insanlara senelerce sosyal destek olmadan psikolojik açıdan
sağlıklı olabileceklerini, "siz kendinizi sevmezseniz sizi kimse
sevmez" fikrini öğretmiştir. Kadınların erkeklere, erkeklerin de kadınlara
ihtiyaçları olmadığı söylenmiştir. İlişkileri olmayan kişilerin çok ilişkisi
olan kişiler kadar sağlıklı olduğuna inanılmıştır. Bu görüşler insan türünün en
temel biyolojisine ters düşüyor: Bizler memeli hayvanlarız, o yüzden de
derinden ilişkili ve birbirine bağlı insan teması olmadan hiçbirimiz hayatta
kalamazdık. İşin gerçeği, sevilmiş olmadan ve sevilmeden kendinizi
sevemezsiniz. Sevme kapasitesi tek başınalıkla inşa edilemez. (310)
-Dahası
insanlar evrim geçirirken bebeklerin kendilerine ait bir odaları, hatta kendi
yatakları bile yoktu. Genellikle, hiçbir zaman bir yetişkinden veya kardeşten
birkaç adımdan daha uzakta olmazlardı ve çoğu çocuk genellikle kucakta olurdu.
Bugün bebeklerde görülen uyku ve ağlama sorunlarının büyük bir bölümü,
muhtemelen şu gerçekten kaynaklanmaktadır: İnsanlığın tüm evrimsel geçmişi
boyunca yalnız bırakılan ve yetişkinlerinin gözünün önünde olmayan bir insan
bebeği, kesin yakın bir ölümle karşılaşırdı. Uyuması için yalnız bırakılan
bebeklerin bunu tedirgin edici bulması hiç şaşırtıcı değildir. Hatta esas şaşırtıcı
olan şey (ve insan beyninin adaptasyon becerisini yansıtan unsur) birçok
bebeğin buna ne kadar kısa sürede alıştığıdır. Bebekler sonuç olarak öyle bir
şekilde evrim geçirebilir ki yalnız kalmak stres sistemlerini o kadar kolay
harekete geçirmeyebilir ama evrim birçok ebeveyn tarafından tercih edilen bir
zaman çizelgesinde değil, çok uzun bir sürede gerçekleşir. (314-315)
-Çocuklarımızı
korumak istememiz doğal ama kendimize risksiz çocukluk arzusunun ne kadar ileri
gittiğini de sormamız gerek. En güvenli oyun bahçelerinde ne salıncaklar ne dik
kaydıraklar ne de sert yüzeyler ne ağaçlar ne de diğer çocuklar olabilirdi.
Tabii, o zaman eğlence de olmazdı. Çocukların beyinleri yaptıklarıyla ve
zamanla tekrarladıkları şeylerle yavaş yavaş şekillenir. Ufak risklerle ve bu
seçimlerin sonuçlarıyla başa çıkmayı pratik etmezlerse, daha büyük ve spnuçları
daha önemli olacak kararları almaya da hazırlıklı olamazlar. Günümüzün güvenlik
kültüründe çocuklarımızı bebeklikten liseye kadar sıkıca gözetiyor ve yönlendiriyor
ama üniversitede mutlak özgürlüğüe doğru itiyor gibiyiz (gerçi bazı ebeveynler
o dönemde bile hadlerini aşıyorlar). İnsan tarihinin büyük bir kısmında,
ergenlerin çok önce yetişkin rollerini üstlendiklerini ve gayet başarılı bir
biçimde zorluklara göğüs gerdiklerini unutmamalıyız. Ergenlerle ilgili
sorunlarımızın çoğunluğu, onların büyümekte olan beynine yeteri kadar meydan
okumamış olmamızdan kaynaklanıyor. Beynin karar verme alanlarının en azından
yirmili yaşların başına kadar tam olarak gelişimini tamamlamadığını biliyoruz.
Onları esas geliştiren şey, deneyim oluşturan kararlar vermeleridir ve bu bazı
riskleri almadan mümkün değildir. (318)
-Artan
bir rekabet ortamında, orta sınıfa ve üst sınıfa ait ebeveynler çocuklarına
"avantaj" olarak düşündükleri her şeyi giderek daha fazla sunabilmek
için daha aşırı uçlarda davranmaya başlamıştır. Rekabete yapılan bu daimî
vurgu, insanların akıl sağlığı ve sosyal bağlılık için gerekli olan iş birliği
derslerini, empatiyi ve fedakarlığı da köreltmektedir. (321)
-Çocuklar
yanlış davranmaya başladığında onları cezalandırmaya ve yoksun bırakmaya
yönelik iç dürtümüz genellikle kötü sonuçlara yol açar; sızlanan, talepkar ve
saldırgan çocukları "şımarık" ve "üstüne fazla düşülmüş"
olarak görme eğilimi taşırız ve bu özelliklerinin genellikle onun fazla şeye
sahip olmasından ya da kendisini fazla iyi hissetmesinden değil, ihtiyaçlarının
karşılanmamasından ve potansiyellerinin keşfedilmemesinden kaynaklandığını
fark etmeyiz. Bir çocuğun iyi yürekli, verici ve empatik olabilmesi için ona
öyle davranılması gerekir. Cezalar bu özellikleri ne yaratabilir ne de örnek
teşkil edebilir. Sınırlar koymamız gerektiği halde çocuklarımızın düzgün
davranmasını istiyorsak onlara iyi davranmamız gerekir. Sevgiyle yetiştirilen
bir çocuk etrafındaki kişileri mutlu etmek ister çünkü kendi mutluluğunun
onları da mutlu ettiğini görür; uyumlu davranması sırf ceza almamak için
değildir. Bu olumlu geri bildirim döngüleri de olumsuz olanlar kadar güçlüdür
ama bazen hemen harekete geçmeye değil, yanlış davranışları neyin tetiklediğini
anlamak ce sonra bunlarla başa çıkmak gibi zaman zaman sezgilere aykırı olan
bir teoriye dayanırlar. (323)
Koridor
Yayıncılık, 2024 basım, Genişletilmiş Yeni Baskı, Çeviren: Belgin Selen
Haktanır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder