-Öğrenilmiş
çaresizlik, yaptığınız hiçbir şeyin bir önemi olmadığı inancını izleyen pes
etme tepkisi, vazgeçme yanıtıdır. Açıklama tarzı, olayların olma nedenlerini
kendinize açıklarken kullanmayı alışkanlık haline getirdiğiniz tarzdır;
öğrenilmiş çaresizliğin büyük düzenleyicisidir. İyimser bir açıklama tarzı,
çaresizliğe son verirken kötümser bir açıklama tarzı, çaresizliği
yaygınlaştırır. Kendinize olayları açıklama biçiminiz, anlık yenilgilerin yanı
sıra gündelik aksaklıklarla karşılaştığınızda ne kadar çaresiz ya da canlı
olacağınızı belirler. Bence, açıklama tarzı "kalbinizdeki sözcüğü"
yansıtır. (37)
-Davranışçılık,
insan organizmasına çok iyimser bir açıdan bakar ve bu bakış açısı, ilerlemeyi
çok cazip bir şekilde basitleştirir: Kişiyi değiştirmek için tek yapmanız
gereken çevreyi değiştirmektir. İnsanlar yoksul oldukları için suç işlerler;
dolayısıyla, yoksulluk ortadan kaldırılırsa suç diye bir şey kalmaz. Bir
hırsızı yakaladığınızda, yaşam koşullarını değiştirerek onu düzeltebilirsiniz:
Hırsızlık yaptığı için onu cezalandırın ve gösterdiği yapıcı davranışlar için
ödüllendirin. Önyargının nedeni, önyargılı insanlarla ilgili bilgisizliğinizdir
ve o insanları tanıyarak önyargılarınızın üstesinden gelebilirsiniz. Aptallığa
yol açan, eğitimsizliktir ve yaygın eğitimle aptallık ortadan kaldırılabilir.
(51)
-Kötü
olayları açıklarken kullanmayı alışkanlık haline getirdiğiniz yöntem yani
açıklama tarzınız, yalnızca başarısız olduğunuzda dile getirdiğiniz sözcükler
değildir. Çocukluk ve ergenlikte edinilen bir düşünce alışkanlığıdır. Açıklama
tarzınız, doğrudan doğruya, dünyadaki yerinizle ilgili görüşünüzden, kendinizi
değerli ve haklı ya da değersiz ve umursuz bulmanızdan kaynaklanır. Açıklama
tarzınız, iyimser ya da kötümser olmanızda belirleyicidir. (78)
-Kötü
olayları her zaman ve hiçbir zaman diye düşünüyor, değişmez özellikler olarak
görüyorsanız, kalıcı, kötümser bir tarzınız vardır. Zaman zaman ve son
zamanlarda diye düşünüyor, nicelik gösteren ifadeler kullanıyor ve kötü
olayları geçici koşullara bağlıyorsanız, iyimser bir tarzınız var demektir.
(79)
-İyimser
insanlar, iyi olayları kendilerine kalıcı nedenlerle "her zaman"
ifadesini kullanarak kişisel özellikler ve yeteneklerle açıklarlar.
Kötümserlerin dile getirdikleri nedenler, ruh halleri ve çaba gibi geçici
nedenlerdir ve kullandıkları ifade de "bazen"dir. (81)
-İyi
olayların nedenlerinin kalıcı olduğuna inanan insanlar, başarıya ulaştıktan
sonra eskisinden de fazla çaba gösterirler. İyi olayların nedenlerinin geçici
olduğunu düşünenler, elde ettikleri başarının bir rastlantı olduğuna inanır ve
başarıya ulaştıkları zaman bile pek edebilirler. (82)
-Başarısızlıkları
için tümel açıklamalar yapan insanlar, bir alanda başarısız oldukları zaman her
şeyden vazgeçerler. Özgül açıklamalar yapan insanları ise yaşamlarının o
alanında çaresiz kalırken diğer alanlarında yüreklilikle yollarına devam
ederler. (82-3)
-Kötü
şeyler olduğunda kendimizi (içselleştirme) ya da diğer insanları ve koşulları
(dışsallaştırma) suçlayabiliriz. Başarısız oldukları zaman kendilerini suçlayan
insanların sonuç olarak benlik saygıları düşük olur. Kendilerini değersiz ve
beceriksiz bulur, sevilmeye değer olmadıklarını düşünürler. Dışarıdaki olayları
suçlayan insanlar, kötü olaylar karşısında benlik saygılarını yitirmezler.
Genel olarak, kendilerini suçlayan insanlara göre kendilerini daha çok
severler. (87)
-İyi
şeylere kendilerinin neden olduğuna inanan insanlar, iyi şeylerin diğer
insanlardan ve koşullardan kaynaklandığına inananlara kıyasla, kendilerini daha
çok severler. (89)
-Depresyonlu
bir düşünüşün merkezinde kötümser bir açıklama tarzı vardır. Olumsuz bir
gelecek, benlik ve dünya kavramı, kötü olayların nedenlerini kalıcı, yaygın ve
kişisel; iyi olyların nedenlerini ise tam tersi bir biçimde görmekten
kaynaklanır. (101)
-Depresif
bir ruh hali genellikle sürekli değildir. Gün içinde değişir. Tipik olarak en
kötü olduğu zaman, yataktan kalktığınız zamandır. Yarağınızda uzanırken geçmiş
yenilgilerinize ilişkin düşünceler ve yeni günün getireceği kesin olan kayıplar
sizi bunaltır. Yataktan çıkmazsanız, ruh haliniz ağır bir örtü gibi üzerinize
yapışır. Yataktan çıkıp güne başlamak, ruh durumunuzu düzeltir; gün ilerledikçe
kendinizi daha iyi hissedersiniz ancak temel dinlenme ve etkinlik döngünüzün
(TDED) zayıf zamanında, genellikle öğleden sonra saat üç ile altı arasında ruh
haliniz biraz kötüleşir. Akşam büyük olasılıkla günü en az depresif bölümüdür.
Uyanıksanız, sabaha karşı saat üçle beş arası, en kötü dönemdir. (102)
-Tahminim
o ki depresyon, yaşamdaki sorunlarla ve bu sorunlara ilişkin özgül düşünüş
biçimleriyle başlıyor. (113)
-"Sorunlu
insan, kendine yardım edemeyeceğine ve günlük yaşam sorunlarıyla ilişkili
sıkıntılar yaşadığında profesyonel bir iyileştiriciye gitmesi gerektiğine
inandırılıyor. Sorunlarını çözmekte kullanmayı alışkanlık haline getirdiği
"apaçık" teknikleri kullanma konusundaki özgüveni eriyip gidiyor çünkü
duygusal rahatsızlıkların, denetimi dışındaki güçlerden kaynaklandığı görüşünü
kabul ediyor. Kendi çabasıyla kendini anlamayı umut bile edemiyor çünkü kendi
düşünceleri sığ ve önemsiz görülerek bir kenara atılıyor. Bu gizli beyin
yıkama, sağduyunun değerini azaltarak kişiyi kendi sorunlarını çözümlemekte ve
çözmekte kendi muhakeme gücünü kullanmaktan alıkoyuyor." - Aaron Tim Beck
(124-5)
-Depresyonun
kendisi de dahil olmak üzere sorunlarınızı düşünme biçiminiz, depresyonu ya
hafifletecek ya da şiddetlendirecektir. Bir başarısızlık ya da yenilgi size
çaresiz olduğunuzu öğretebilir; ancak kötümser bir açıklama tarzınız yoksa
öğrenilmiş çaresizlik yalnızca anlık depresyon belirtileri ortaya çıkarır.
Kötümser bir açıklama tarzınız varsa başarısızlık veya yenilgi sizi tam
gelişmiş bir depresyonun kucağına itebilir. Öte yandan, açıklama tarzınız
iyimserse depresyon durdurulacaktır. (128)
-Her
türlü soruna "benim yüzümden, sonsuza kadar sürecek ve denediğim her şeye
zarar verecek" inancıyla yaklaşma eğilimi taşıyorsanız, depresyon sizin
için biçilmiş kaftan demektir. Ancak bu biçimde düşünme eğiliminde olmanız,
kendinize sık sık bu düşünceleri söylediğiniz anlamına gelmeyebilir. Kimi
insanlar bunları söylerken kimileri de söylemez. Kötü olayları uzun uzun
düşünen insanlar, kendi düşüncelerine dalmışlardır. (138-9)
-Kötümserlik-
düşünceye dalma zinciri depresyona şu şekilde yol açar: İlk öncei sizi çaresiz
bıraktığına inandığınız bir tehditle karşı karşıya kalırsınız. İkinci olarak
tehdidin nedenini ararsınız ve eğer kötümserseniz, bulduğunuz neden kalıcı,
yaygın ve kişiseldir. Sonuç olarak gelecekte ve pek çok durumda çaresiz
kalacağınızı varsayarsınız; bu, zincirin son halkası olan ve depresyonu
tetikleyen bilinçli bir varsayımdır. (140)
-Depresyon
bir düşünce bozukluğuysa kötümserlik ve düşünceye dalma onu körükler. Çözümleme
eğilimi depresyonu besler; eylemde bulunma eğilimi depresyonu parçalar. (145)
-Bilişsel
terapi beş taktik kullanır. İlk önce, kendinizi en kötü hissettiğiniz
zamanlarda bilincinizi dolduran otomatik düşünceleri tanımayı öğrenirsiniz.
Otomatik düşünceler çabucak akla gelen ifadeler ve tümcelerdir; bu yüzden
neredeyse hiç fark edilmeden ve hiçbir güçlükle karşılaşmadan işlerler. Örneğin
üç çocuk annesi bir kadın bazen çocuklarını okula gönderirken onlara bağırır.
Sonuç olarak kendini çok üzgün hisseder. Bilişsel terapide, bu bağırma
olaylarının hemen arkasından kendisine her zaman "Korkunç bir anneyim,
kendi annemden bile daha korkuncum" dediğini fark etmeyi öğrenir. Bu
otomatik düşüncelerin farkına varmayı, bunların kendi açıklamaları olduğunu ve
bu açıklamaların kalıcı, yaygın ve kişisel özellikler taşıdığını öğrenir. İkinci
olarak, aksi yönde kanıtlar toplayarak otomatik düşüncelere karşı çıkmayı
öğrenirsiniz. Annenin çocuklar okuldan eve geldiklerinde onlarla futbol
oynadığı, sorunları konusunda anlayışlı bir biçimde sohbet ettiği ve onlara
geometri çalıştırdığını anımsamasına ve kabul etmesine yardımcı olunur. Anne
bu kanıtlar üzerine odaklanır ve bunların, kötü bir anne olduğu yönündeki
otomatik düşünceyle çeliştiğini görür. Üçüncü olarak yeniden bağlama adı
verilen farklı açıklamalar yapıp otomatik düşüncelerinize karşı çıkmak için
bunları kullanmayı öğrenirsiniz. Anne, "Çocuklarla akşamları iyi,
sabahları kötüyüm. Belki de sabahları aksi oluyorum" gibi bir şey
söylemeyi öğrenebilir. Bu, sabahları çocuklarına bağırmasının çok daha az
kalıcı ve çok daha az yaygın bir açıklamasıdır. Anne, "Ben kötü bir
anneyim. Çocuk bakabilecek bir insan değilim, bu nedenle de yaşamayı hak
etmiyorum" diye süregiden olumsuz açıklamalar zincirini de bunların yerine
tersi yönde yeni açıklamalar koyarak durdurmayı öğrenir. Dördüncü olarak, üzücü
düşünceleri zihninizden uzaklaştırmayı öğrenirsiniz. Anne, bu olumsuz şeyleri
düşünmenin kaçınılmaz olmadığını öğrenir. İnsanın özellikle iyi bir performans
gösterme baskısı altında olduğu zamanlarda düşünceye dalma durumu daha da
kötüleştirir. Bu gibi zamanlarda elinizden gelinin en iyisini yapmak için
genellikle düşünmeyi ertelemek iyi olur. Yalnızca düşüneceğiniz şeyi değil, onu
düşüneceğiniz zamanı da denetlemeyi öğrenebilirsiniz. Beşinci olarak yaptığınız
şeylerin pek çoğuna egemen olan ve depresyon tohumları eken varsayımları fark
etmeyi ve sorgulamayı öğrenirsiniz. (150-1)
-Belki
de kötümserlik, yalnızca depresyonda olmadığımız ve iyimser olduğumuz
zamanlarda pek de iyi yapamadığımız bir şeyi, yani gerçekliği doğru
değerlendirmemizi sağlar. (180) Depresyondaki insanların daha mutsuz olmalarına
karşın daha ferasetli oldukları yönünde önemli bir miktar kanıt bulunmaktadır.
(181)
-Depresyonda
olmayan insanlara göre, kötü olaylar dışsal, geçici ve özgülken iyi olaylar
kişisel, kalıcı ve yaygındır. Bu kişilerin yargıları ne denli iyimserse o kadar
da taraflıdır. Öte yandan, depresyondaki bir insan, başarılarına da
başarısızlıklarına da yol açan etkenlerin aynılarının neden olduğunu düşünür.
Demek ki genel olarak bakıldığında, depresyonda olmayan insanların gerçeği
kendi işlerine gelecek biçimde çarpıttıklarına, depresyondaki insanların ise
gerçeği doğru gördüklerine ilişkin açık kanıtlar vardır. (184)
-Açıklama
tarzı çocuklukta gelişir. Çocuklukta geliştirilen iyimserlik ya da kötümserlik
bir temel oluşturur. Yeni alışkanlıklar ve zaferler bir süzgeçten geçirilerek
yerleşik bir düşünce alışkanlığına dönüşür. (193)
-Çocukların
antenleri, anne babalarının, özellikle de annelerinin duygusal açıdan yüklü
olayların nedenleri konusundaki konuşma tarzlarına sürekli açıktır. Küçük
çocukların ilk ve en sık sordukları sorulardan birinin "Neden?"
olması rastlantı değildir. Büyümekle ilgili birinci görev, çevredeki dünya,
özellikle de toplumsal dünyayla ilgili açıklamalar toplamaktır. Anne babaların
sabrı tükenip de sonu gelmeyen "Neden?" sorularını yanıtlamayı
bırakmalarının ardından, çocuklar aradıkları yanıtları başka biçimlerde
alırlar. (208)
-Çocuğunuzun
açıklama tarzını etkileyen üç etken olduğuna ilişkin elimizde kanıtlar var.
Birincisi, çocuğunuzun, özellikle de annesiyseniz, sizden her gün duyduğu
gelişigüzel çözümlemelerin biçimi: Sizinkiler iyimserse onunkiler de öyle
olacaktır. İkincisi, başarısız olduğu zaman aldığı eleştirilerin biçimi: Bunlar
kalıcı ve yaygınsa çocuğun kendisiyle ilgili görüşü kötümsere dönecektir.
Üçüncüsü, erken dönemdeki kayıplar ve sarsıntıların gerçekliği: Bunlar
hafifletilebilirse çocuk kötü olayların değiştirilebilir ve atlatılabilir
olduğu kuramını geliştirecektir. Ama söz konusu olaylar gerçekten de kalıcı ve
yaygınsa umutsuzluk tohumları çok derinlere ekilir. (219)
-Bertnard
Russell, uygar bir insanı belli edenin, bir sütundaki rakamları okuyup
ağlayabilme yeteneği olduğunu söylemiştir. (252)
-Bir
ömür süresince iyimser bir insanın, kötümser bir insana göre daha az sayıda
öğrenilmiş çaresizlik deneyimi olacaktır. Öğrenilmiş çaresizlik deneyimi ne
kadar az olursa bağışıklık sisteminin durumu o kadar iyi olur. Demek ki
iyimserliğin ömrünüz boyunca sağlığınızı etkileme yollarından biri, çaresizliği
önlemek ve böylece bağışıklık savunmalarını canlı tutmaktır. (280)
-İyimserliğin
sağlık açısından önemli olduğu üçüncü alan da yaşamda karşılaşılan kötü
olayların sayısıyla ilgilidir. Bir insan belli bir sürede ne kadar çok kötü
olayla karşılaşırsa o kadar çok hastalanacağı istatistiksel olarak
gösterilmiştir. Aynı altı ay içinde taşınan veya işten atılan ya da boşanan
insanların bulaşıcı hastalıklara yakalanmaları hatta kalp krizi geçirmeleri
veya kanser olmaları riski, yaşamları olaysız geçen insanlara kıyasla, çok daha
fazladır. Yaşamda büyük değişiklikler olduğu zaman normalden daha sık olarak
genel sağlık kontrolünden geçmek bu yüzden önemlidir. İş değiştirdiğiniz, bir
ilişkinizi sona erdirdiğiniz, emekli olduğunuz ya da sevdiğiniz birini
yitirdiğiniz zaman, kendinizi iyi hissediyor olsanız bile sağlığınızı daha
yakından izlemeniz çok önemlidir. Dul kalan erkeklerin eşlerini kaybettikten
sonraki altı ay içinde ölmeleri olasılığı, başka herhangi bir zamanda ölmeleri
olasılığından birkaç kat daha fazladır. (281)
-İyimser
biri olmak, daha bencil ve girişken olmayı ve kendini başkalarına daha küstah
göstermeyi öğrenmekten değil, kişisel bir yenilgi yaşadığınızda kendinizle
konuşma tarzınızı ilgilendiren bir dizi beceriyi öğrenmekten oluşur.
Başarısızlıklarınız konusunda kendinizle daha yüreklendirici bir biçimde
konuşmayı öğreneceksiniz. (336)
-Bir
terslikle karşılaştığımız zaman buna düşünerek tepki veririz. Düşüncelerimiz
kısa sürede kalıplaşır. Söz konusu düşünceler bizde öylesine alışkanlık yaparak
ki durup da üzerlerine odaklanmadığımız sürece onların aklımızdan geçtiğini
fark etmeyebiliriz. Dahası düşünceler zihnimizde öylece durmazlar; birtakım
sonuçlar doğururlar. Düşünceler, duygularımızın ve yapacağımız bir sonraki
şeyin dolaysız nedenleridir. Bir yandan keyifsizlik ve pes etme, diğer yanda
iyilik ve yapıcı eylem arasındaki farkı belirleyebilirler. (341)
-Kötümser
düşüncelerinizin farkına vardıktan sonra bunlarla başa çıkmanızın iki genel
yolu vardır. İlki, kötümser düşünceler ortaya çıktığında kafanızı dağıtmanız
yani başka bir şey düşünmeye çalışmanızdır. İkinci yol ise kötümser düşüncelere
karşı çıkmaktır. Uzun vadede karşı çıkma daha etkilidir; çünkü aynı durum
kendini yeniden gösterdiğinde karşı çıkılan düşüncelerin yeniden ortaya
çıkmaları olasılığı zayıftır. (349)
-Ayrıca
sorunlu düşüncelerinizi aklınıza geldiği anda yazıya dökün. Düşünceleri
boşaltıp atmaya yarayan yazma işlemiyle bunları düşünmek için ileride bir zaman
belirleme işleminin bileşimi işe yarar; daldığınız düşüncelerin var olma
nedeni kendini anımsatmaktır ve bileşik yöntem bu nedeni kullanarak
düşüncelerin gücünü azaltır. Düşünceleri yazdığınız ve düşünmek için bir zaman
belirlediğinizde, düşüncelerin bir amacı kalmaz ve amaçsız olmaları da onları
zayıflatır. (351)
-Bir
aksilikle karşı karşıya kaldığımız zaman kendi kendimize söylediklerimiz,
kıskanç bir rakibin zırvaları kadar yersiz olabilir. Uzun uzun düşünerek
bulduğumuz açıklamalar genellikle çarpık düşüncelerdir. Çocukluk çatışmaları,
katı anne babalar, aşırı sert bir spor hocası ya da kıskanç bir abla gibi
geçmişte hoşa gitmeyen deneyimlerin ürettiği kötü düşünce alışkanlıklarıdır.
Kendimizden çıkıyor gibi göründükleri için bunları doğru zannederiz. Oysa
bunlar yalnızca birer düşüncedir. Bir şeye inanmak onun öyle olduğu anlamına
gelmez. (353-4)
-Olumsuz
bir düşünceye karşı çıkmanın en ikna edici yolu, bu düşüncenin yanlış olduğunu
göstermektir. Çoğu zaman gerçekler sizin yanınızda olacaktır, çünkü tersliğe
verilen kötümser tepkiler çok sık olarak aşırı tepkilerdir. Bir dedektifin
rolünü üstlenin ve "Bu düşünceye ilişkin kanıtlar nelerdir?" diye
sorun. (355)
-Kendi
kendinize olumlu ifadeleri yineleyip durmanın, ruh halinize ve başarınıza iyi
geliyorsa bile, fazla iyi gelmediğini bulduk. Önemli olan olumsuz ifadelerle
nasıl başa çıktığınızdır. Bir tersliğin arkasından gelen olumsuz düşünceler
çoğunlukla yanlıştır. (355-6)
-Öğrenilmiş
iyimserlik, dünyaya ilişkin haklı gösterilemeyecek bir olumluluk aracılığıyla
değil, "olumsuz olmayan" düşünme aracılığıyla iş görür. (356)
-Yalnızca
işinizi yapmanız gereken herhangi bir zamanda, kafa dağıtma aracını kullanmayı
seçin. O anda kendinize soracağınız soru, "Bu düşünce doğru mu?"
değil, "Şu anda bunu düşünmem işe yarar mı?" sorusudur. Yanıtınız
hayırsa dikkat dağıtma tekniklerini kullanın. (358)
-Mutsuz,
kaygılı ya da kızgın olduğunuzu fark ettiğiniz her sefer, kendinize neler
söylediğinizi düşünün. Bazen düşünceleriniz doğrudur; durum böyle olduğunda
durumu değiştirme ve tersliği bir felakete dönüşmesini önleme yolları üzerine
yoğunlaşın. Ancak olumsuz düşünceleriniz çoğu zaman çarpıtılmış düşüncelerdir.
Bunlara meydan okuyun. Duygusal yaşamınızı bunların yönetmesine izin vermeyin.
Perhiz yapmanın aksine, öğrenilmiş iyimserlik bir kez başlandı mı sürdürülmesi
kolay bir şeydir. (373)
-Bir
işi iyi yapmak, kötü yapmak ya da hiç yapmamak arasındaki farkı belirleyen
iyimserliktir. (405)
-Bir
terslikle karşılaşmak her zaman ters giden şeylerle ilgili düşüncelerinizi,
açıklamalarınızı ve yorumlarınızı harekete geçirir. Karşımıza bir terslik
çıktığında ilk yaptığımız şey, onu açıklamaya çalışmaktır. Kendi kendimize
tersliği yorumlarken yaptığımız açıklamalar bir sonraki adımımız üzerinde çok
önemli bir etkiye sahiptir. Bir terslik karşısında devreye giren farklı
düşüncelerin sonuçları nelerdir? Açıklayıcı düşüncelerimiz kişisel, kalıcı ve
yaygın açıklamalar şekline girdiği zaman ("Hepsi benim suçum...bu hep
böyle kalacak...yaptığım her şeyi etkileyecek") pes eder ve hareketsiz
kalırız. Açıklamalarımız yukarıdakilerin tam tersi olduğunda enerji kazanırız.
Düşüncelerimizin sonuçları yalnızca eylemler değil, duygulardır. (411)
-Aksiliklerle
başa çıkma, duvarı aşma becerisinin büyük bir bölümünü, bir aksilik karşısında
ilk aklımıza gelen şeylere karşı çıkmayı öğrenmemiz oluşturur. Bu açıklama
alışkanlıkları öylesine yerleşiktir ki onlara etkili bir biçimde karşı çıkmayı
öğrenmek epeyce alıştırma yapmayı gerektirir. Otomatik düşüncelerinize nasıl
karşı çıkacağınızı öğrenmek için, önce iç diyaloğunuzu dinlemeyi öğrenmeniz
gerekir. (415)
-Depresyonun
günümüzde neden bu kadar yaygın olduğunu ve gelişmiş ülkelerde modern yaşamın
çocukları ağır depresyona karşı bu kadar dayanıksız kıldığını açıklamak için
önce tehlikeyi işaret eden iki eğilime bakmak istiyorum. Bunlar, benliğin
yükselmesi ve ortak değerlerin alçalması. (442)
-İçinde
yaşadığımız toplum benliği yüceltir. Bireyin zevklerini ve acılarını,
başarılarını ve başarısızlıklarını daha önce eşi görülmemiş bir ciddiyetle ele
alır. Ekonomimiz bireyin heveslerine giderek daha bağlı hale gelmektedir.
Toplumumuz, benliğe, daha önce benliklerin hiç sahip olmadığı bir güç
vermektedir: Bu, benliği değiştirme ve hatta benliğin düşünme biçimini
değiştirme gücüdür. Çünkü bu, kişisel denetim çağıdır. Benlik kavramı öyle
genişlemiştir ki bireysel çaresizlik, yaşamda payımıza düşen, beklenen ve kabul
edilen bir şey olmaktan çıkıp tedavi edilmesi gereken bir şeye dönüşmüştür. Bu
yüzyılın başında montaj hattı yaratıldığında başlangıçta birey açısından
kişisel denetim sorunu yaratmadı. Yalnızca beyaz buzdolapları alabiliyorduk
çünkü montaj hattında bütün buzdolaplarını aynı renge boyamak daha karlıydı. Ne
var ki 1950'lerde transistörün ve temel makine zekasının ortaya çıkışıyla
birlikte, tercih bize dayatılmış oldu çünkü alıcı bulunabiliyorsa her yüzüncü
buzdolabını yapay elmasla kaplamak daha karlı bir hale geldi. Makine zekâsı,
ürünleri bireyselleştirme konusunda çok büyük bir piyasanın kapılarını açtı; bu
piyasa, bireyin seçimleriyle ayakta kalıyordu. Kot pantolonlar artık sadece
mavi değil; envai renkte ve envai çeşit kot pantolon var. Var olan seçeneklerin
permütasyonları sayılırsa on milyonlarca yeni araba modeli ortaya çıkıyor.
Yüzlerce tür aspirin ve binlerce tür bira var. Tüm bunlar için piyasa
oluşturmak amacıyla reklamcılık sektörü büyük bir kişisel denetim çılgınlığı
yarattı. Karar veren, seçen, zihni sürekli bunlarla meşgul olan ve bundan haz
duyan birey büyük bir ticaret alanı haline geldi. Bireyin harcayacak çok parası
olduğunda bireycilik güçlü ve karlı bir dünya görüşü olur. (442-3)
-Modern
birey, geleceği belli olan, eski zaman köylülerinden farklı. Erkek (ve piyasayı
iki kat büyüten kadın) birey artık bir seçenekler, kararlar ve tercihler
borsası. Bunun sonucu ise yeni bir tür benlik "büyük" bir benlik.
(444)
-Tek
başına gerçekleşmiş olsa, benliğin yüceltilmesi olumlu bir etki yaratabilir,
insanların daha dolu dolu yaşamalarını sağlayabilirdi. Ancak bu olmadı.
Zamanımızda benliğin yükselişi, toplum duygusunun düşüşü ve yüksek amacın
yitirilmesiyle aynı zamana denk geldi. Bunlar da depresyonun gelişmesi için
verimli bir alan oluşturdu. (445)
-Bireyin
büyütülmesi, başarısızlığın büyük bir olasılıkla benim suçum olduğu anlamına
gelir çünkü benden başkası yoktur. Ortak değerlerin önemini yitirmesi ise
başarısızlığın kalıcı ve yaygın olması demektir. Daha geniş ve iyicil kurumlar
(Tanrı, ulus, aile) artık önemsiz olduğu ölçğde, kişisel başarısızlıklar birer
felaket gibi görünür. Bireyci bir toplumda zaman, biz öldüğümüzde bitiyor gibi
göründüğü için, bireysel başarısızlık kalıcıdır. Kişisel başarısızlığın
tesellisi yoktur. Bütün yaşama bulaşır. Daha büyük kurumlar inancı emrettiği
sürece, herhangi bir kişisel başarısızlık daha az edebi ve daha az zayıflatıcı
görünür. (449)
-Benlik
anlam açısından çok yoksul bir alandır. (450)
-Depresyon
kısmen, benliğe gereğinden fazla, ortak iyiye ise gereğinden az bağlanmaktan
kaynaklanıyor. (452)
Eksi Kitaplar, 2021 basım, 5.bask. Çeviren: Semra
Kunt Akbaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder