06 Ağustos 2025

ÖĞRENİLMİŞ İYİMSERLİK - MARTİN E.P. SELİGMAN

-Düşüncelerimiz yalnızca olaylara verdiğimiz tepkiler değildir; olanları değiştirirler. Örneğin, çocuklarımızın gelecekte nasıl olacaklarını etkileme konusunda çaresiz olduğumuzu düşünürsek, yaşamımızın bu yönüyle uğraşırken elimiz kolumuz bağlanır. "Yaptığım hiçbir şeyin önemi yok" düşüncesi, bizi eylemde bulunmaktan alıkoyar. Böylece denetimi, çocuklarımzın akranları ve öğretmenleri ile çevreye bırakırız. Çaresizliğimizi, olduğundan fazla düşündüğümüz zaman, diğer güçler denetimi ele alıp çocuklarımızın geleceğini biçimlendirirler. (23)

-Öğrenilmiş çaresizlik, yaptığınız hiçbir şeyin bir önemi olmadığı inancını izleyen pes etme tepkisi, vazgeçme yanıtıdır. Açıklama tarzı, olayların olma nedenlerini kendinize açıklarken kullanmayı alışkanlık haline getirdiğiniz tarzdır; öğrenilmiş çaresizliğin büyük düzenleyicisidir. İyimser bir açıklama tarzı, çaresizliğe son verirken kötümser bir açıklama tarzı, çaresizliği yaygınlaştırır. Kendinize olayları açıklama biçiminiz, anlık yenilgilerin yanı sıra gündelik aksaklıklarla karşılaştığınızda ne kadar çaresiz ya da canlı olacağınızı belirler. Bence, açıklama tarzı "kalbinizdeki sözcüğü" yansıtır. (37)

-Davranışçılık, insan organizmasına çok iyimser bir açıdan bakar ve bu bakış açısı, ilerlemeyi çok cazip bir şekilde basitleştirir: Kişiyi değiştirmek için tek yapmanız gereken çevreyi değiştirmektir. İnsanlar yoksul oldukları için suç işlerler; dolayısıyla, yoksulluk ortadan kaldırılırsa suç diye bir şey kalmaz. Bir hırsızı yakaladığınızda, yaşam koşullarını değiştirerek onu düzeltebilirsiniz: Hırsızlık yaptığı için onu cezalandırın ve gösterdiği yapıcı davranışlar için ödüllendirin. Önyargının nedeni, önyargılı insanlarla ilgili bilgisizliğinizdir ve o insanları tanıyarak önyargılarınızın üstesinden gelebilirsiniz. Aptallığa yol açan, eğitimsizliktir ve yaygın eğitimle aptallık ortadan kaldırılabilir. (51)

-Kötü olayları açıklarken kullanmayı alışkanlık haline getirdiğiniz yöntem yani açıklama tarzınız, yalnızca başarısız olduğunuzda dile getirdiğiniz sözcükler değildir. Çocukluk ve ergenlikte edinilen bir düşünce alışkanlığıdır. Açıklama tarzınız, doğrudan doğruya, dünyadaki yerinizle ilgili görüşünüzden, kendinizi değerli ve haklı ya da değersiz ve umursuz bulmanızdan kaynaklanır. Açıklama tarzınız, iyimser ya da kötümser olmanızda belirleyicidir. (78)

-Kötü olayları her zaman ve hiçbir zaman diye düşünüyor, değişmez özellikler olarak görüyorsanız, kalıcı, kötümser bir tarzınız vardır. Zaman zaman ve son zamanlarda diye düşünüyor, nicelik gösteren ifadeler kullanıyor ve kötü olayları geçici koşullara bağlıyorsanız, iyimser bir tarzınız var demektir. (79)

-İyimser insanlar, iyi olayları kendilerine kalıcı nedenlerle "her zaman" ifadesini kullanarak kişisel özellikler ve yeteneklerle açıklarlar. Kötümserlerin dile getirdikleri nedenler, ruh halleri ve çaba gibi geçici nedenlerdir ve kullandıkları ifade de "bazen"dir. (81)

-İyi olayların nedenlerinin kalıcı olduğuna inanan insanlar, başarıya ulaştıktan sonra eskisinden de fazla çaba gösterirler. İyi olayların nedenlerinin geçici olduğunu düşünenler, elde ettikleri başarının bir rastlantı olduğuna inanır ve başarıya ulaştıkları zaman bile pek edebilirler. (82)

-Başarısızlıkları için tümel açıklamalar yapan insanlar, bir alanda başarısız oldukları zaman her şeyden vazgeçerler. Özgül açıklamalar yapan insanları ise yaşamlarının o alanında çaresiz kalırken diğer alanlarında yüreklilikle yollarına devam ederler. (82-3)

-Kötü şeyler olduğunda kendimizi (içselleştirme) ya da diğer insanları ve koşulları (dışsallaştırma) suçlayabiliriz. Başarısız oldukları zaman kendilerini suçlayan insanların sonuç olarak benlik saygıları düşük olur. Kendilerini değersiz ve beceriksiz bulur, sevilmeye değer olmadıklarını düşünürler. Dışarıdaki olayları suçlayan insanlar, kötü olaylar karşısında benlik saygılarını yitirmezler. Genel olarak, kendilerini suçlayan insanlara göre kendilerini daha çok severler. (87)

-İyi şeylere kendilerinin neden olduğuna inanan insanlar, iyi şeylerin diğer insanlardan ve koşullardan kaynaklandığına inananlara kıyasla, kendilerini daha çok severler. (89)

-Depresyonlu bir düşünüşün merkezinde kötümser bir açıklama tarzı vardır. Olumsuz bir gelecek, benlik ve dünya kavramı, kötü olayların nedenlerini kalıcı, yaygın ve kişisel; iyi olyların nedenlerini ise tam tersi bir biçimde görmekten kaynaklanır. (101)

-Depresif bir ruh hali genellikle sürekli değildir. Gün içinde değişir. Tipik olarak en kötü olduğu zaman, yataktan kalktığınız zamandır. Yarağınızda uzanırken geçmiş yenilgilerinize ilişkin düşünceler ve yeni günün getireceği kesin olan kayıplar sizi bunaltır. Yataktan çıkmazsanız, ruh haliniz ağır bir örtü gibi üzerinize yapışır. Yataktan çıkıp güne başlamak, ruh durumunuzu düzeltir; gün ilerledikçe kendinizi daha iyi hissedersiniz ancak temel dinlenme ve etkinlik döngünüzün (TDED) zayıf zamanında, genellikle öğleden sonra saat üç ile altı arasında ruh haliniz biraz kötüleşir. Akşam büyük olasılıkla günü en az depresif bölümüdür. Uyanıksanız, sabaha karşı saat üçle beş arası, en kötü dönemdir. (102)

-Tahminim o ki depresyon, yaşamdaki sorunlarla ve bu sorunlara ilişkin özgül düşünüş biçimleriyle başlıyor. (113)

-"Sorunlu insan, kendine yardım edemeyeceğine ve günlük yaşam sorunlarıyla ilişkili sıkıntılar yaşadığında profesyonel bir iyileştiriciye gitmesi gerektiğine inandırılıyor. Sorunlarını çözmekte kullanmayı alışkanlık haline getirdiği "apaçık" teknikleri kullanma konusundaki özgüveni eriyip gidiyor çünkü duygusal rahatsızlıkların, denetimi dışındaki güçlerden kaynaklandığı görüşünü kabul ediyor. Kendi çabasıyla kendini anlamayı umut bile edemiyor çünkü kendi düşünceleri sığ ve önemsiz görülerek bir kenara atılıyor. Bu gizli beyin yıkama, sağduyunun değerini azaltarak kişiyi kendi sorunlarını çözümlemekte ve çözmekte kendi muhakeme gücünü kullanmaktan alıkoyuyor." - Aaron Tim Beck (124-5)

-Depresyonun kendisi de dahil olmak üzere sorunlarınızı düşünme biçiminiz, depresyonu ya hafifletecek ya da şiddetlendirecektir. Bir başarısızlık ya da yenilgi size çaresiz olduğunuzu öğretebilir; ancak kötümser bir açıklama tarzınız yoksa öğrenilmiş çaresizlik yalnızca anlık depresyon belirtileri ortaya çıkarır. Kötümser bir açıklama tarzınız varsa başarısızlık veya yenilgi sizi tam gelişmiş bir depresyonun kucağına itebilir. Öte yandan, açıklama tarzınız iyimserse depresyon durdurulacaktır. (128)

-Her türlü soruna "benim yüzümden, sonsuza kadar sürecek ve denediğim her şeye zarar verecek" inancıyla yaklaşma eğilimi taşıyorsanız, depresyon sizin için biçilmiş kaftan demektir. Ancak bu biçimde düşünme eğiliminde olmanız, kendinize sık sık bu düşünceleri söylediğiniz anlamına gelmeyebilir. Kimi insanlar bunları söylerken kimileri de söylemez. Kötü olayları uzun uzun düşünen insanlar, kendi düşüncelerine dalmışlardır. (138-9)

-Kötümserlik- düşünceye dalma zinciri depresyona şu şekilde yol açar: İlk öncei sizi çaresiz bıraktığına inandığınız bir tehditle karşı karşıya kalırsınız. İkinci olarak tehdidin nedenini ararsınız ve eğer kötümserseniz, bulduğunuz neden kalıcı, yaygın ve kişiseldir. Sonuç olarak gelecekte ve pek çok durumda çaresiz kalacağınızı varsayarsınız; bu, zincirin son halkası olan ve depresyonu tetikleyen bilinçli bir varsayımdır. (140)

-Depresyon bir düşünce bozukluğuysa kötümserlik ve düşünceye dalma onu körükler. Çözümleme eğilimi depresyonu besler; eylemde bulunma eğilimi depresyonu parçalar. (145)

-Bilişsel terapi beş taktik kullanır. İlk önce, kendinizi en kötü hissettiğiniz zamanlarda bilincinizi dolduran otomatik düşünceleri tanımayı öğrenirsiniz. Otomatik düşünceler çabucak akla gelen ifadeler ve tümcelerdir; bu yüzden neredeyse hiç fark edilmeden ve hiçbir güçlükle karşılaşmadan işlerler. Örneğin üç çocuk annesi bir kadın bazen çocuklarını okula gönderirken onlara bağırır. Sonuç olarak kendini çok üzgün hisseder. Bilişsel terapide, bu bağırma olaylarının hemen arkasından kendisine her zaman "Korkunç bir anneyim, kendi annemden bile daha korkuncum" dediğini fark etmeyi öğrenir. Bu otomatik düşüncelerin farkına varmayı, bunların kendi açıklamaları olduğunu ve bu açıklamaların kalıcı, yaygın ve kişisel özellikler taşıdığını öğrenir. İkinci olarak, aksi yönde kanıtlar toplayarak otomatik düşüncelere karşı çıkmayı öğrenirsiniz. Annenin çocuklar okuldan eve geldiklerinde onlarla futbol oynadığı, sorunları konusunda anlayışlı bir biçimde sohbet ettiği ve onlara geometri çalıştırdığını anımsamasına ve kabul etmesine yardımcı olunur. Anne bu kanıtlar üzerine odaklanır ve bunların, kötü bir anne olduğu yönündeki otomatik düşünceyle çeliştiğini görür. Üçüncü olarak yeniden bağlama adı verilen farklı açıklamalar yapıp otomatik düşüncelerinize karşı çıkmak için bunları kullanmayı öğrenirsiniz. Anne, "Çocuklarla akşamları iyi, sabahları kötüyüm. Belki de sabahları aksi oluyorum" gibi bir şey söylemeyi öğrenebilir. Bu, sabahları çocuklarına bağırmasının çok daha az kalıcı ve çok daha az yaygın bir açıklamasıdır. Anne, "Ben kötü bir anneyim. Çocuk bakabilecek bir insan değilim, bu nedenle de yaşamayı hak etmiyorum" diye süregiden olumsuz açıklamalar zincirini de bunların yerine tersi yönde yeni açıklamalar koyarak durdurmayı öğrenir. Dördüncü olarak, üzücü düşünceleri zihninizden uzaklaştırmayı öğrenirsiniz. Anne, bu olumsuz şeyleri düşünmenin kaçınılmaz olmadığını öğrenir. İnsanın özellikle iyi bir performans gösterme baskısı altında olduğu zamanlarda düşünceye dalma durumu daha da kötüleştirir. Bu gibi zamanlarda elinizden gelinin en iyisini yapmak için genellikle düşünmeyi ertelemek iyi olur. Yalnızca düşüneceğiniz şeyi değil, onu düşüneceğiniz zamanı da denetlemeyi öğrenebilirsiniz. Beşinci olarak yaptığınız şeylerin pek çoğuna egemen olan ve depresyon tohumları eken varsayımları fark etmeyi ve sorgulamayı öğrenirsiniz. (150-1)

-Belki de kötümserlik, yalnızca depresyonda olmadığımız ve iyimser olduğumuz zamanlarda pek de iyi yapamadığımız bir şeyi, yani gerçekliği doğru değerlendirmemizi sağlar. (180) Depresyondaki insanların daha mutsuz olmalarına karşın daha ferasetli oldukları yönünde önemli bir miktar kanıt bulunmaktadır. (181)

-Depresyonda olmayan insanlara göre, kötü olaylar dışsal, geçici ve özgülken iyi olaylar kişisel, kalıcı ve yaygındır. Bu kişilerin yargıları ne denli iyimserse o kadar da taraflıdır. Öte yandan, depresyondaki bir insan, başarılarına da başarısızlıklarına da yol açan etkenlerin aynılarının neden olduğunu düşünür. Demek ki genel olarak bakıldığında, depresyonda olmayan insanların gerçeği kendi işlerine gelecek biçimde çarpıttıklarına, depresyondaki insanların ise gerçeği doğru gördüklerine ilişkin açık kanıtlar vardır. (184)

-Açıklama tarzı çocuklukta gelişir. Çocuklukta geliştirilen iyimserlik ya da kötümserlik bir temel oluşturur. Yeni alışkanlıklar ve zaferler bir süzgeçten geçirilerek yerleşik bir düşünce alışkanlığına dönüşür. (193)

-Çocukların antenleri, anne babalarının, özellikle de annelerinin duygusal açıdan yüklü olayların nedenleri konusundaki konuşma tarzlarına sürekli açıktır. Küçük çocukların ilk ve en sık sordukları sorulardan birinin "Neden?" olması rastlantı değildir. Büyümekle ilgili birinci görev, çevredeki dünya, özellikle de toplumsal dünyayla ilgili açıklamalar toplamaktır. Anne babaların sabrı tükenip de sonu gelmeyen "Neden?" sorularını yanıtlamayı bırakmalarının ardından, çocuklar aradıkları yanıtları başka biçimlerde alırlar. (208)

-Çocuğunuzun açıklama tarzını etkileyen üç etken olduğuna ilişkin elimizde kanıtlar var. Birincisi, çocuğunuzun, özellikle de annesiyseniz, sizden her gün duyduğu gelişigüzel çözümlemelerin biçimi: Sizinkiler iyimserse onunkiler de öyle olacaktır. İkincisi, başarısız olduğu zaman aldığı eleştirilerin biçimi: Bunlar kalıcı ve yaygınsa çocuğun kendisiyle ilgili görüşü kötümsere dönecektir. Üçüncüsü, erken dönemdeki kayıplar ve sarsıntıların gerçekliği: Bunlar hafifletilebilirse çocuk kötü olayların değiştirilebilir ve atlatılabilir olduğu kuramını geliştirecektir. Ama söz konusu olaylar gerçekten de kalıcı ve yaygınsa umutsuzluk tohumları çok derinlere ekilir. (219)

-Bertnard Russell, uygar bir insanı belli edenin, bir sütundaki rakamları okuyup ağlayabilme yeteneği olduğunu söylemiştir. (252)

-Bir ömür süresince iyimser bir insanın, kötümser bir insana göre daha az sayıda öğrenilmiş çaresizlik deneyimi olacaktır. Öğrenilmiş çaresizlik deneyimi ne kadar az olursa bağışıklık sisteminin durumu o kadar iyi olur. Demek ki iyimserliğin ömrünüz boyunca sağlığınızı etkileme yollarından biri, çaresizliği önlemek ve böylece bağışıklık savunmalarını canlı tutmaktır. (280)

-İyimserliğin sağlık açısından önemli olduğu üçüncü alan da yaşamda karşılaşılan kötü olayların sayısıyla ilgilidir. Bir insan belli bir sürede ne kadar çok kötü olayla karşılaşırsa o kadar çok hastalanacağı istatistiksel olarak gösterilmiştir. Aynı altı ay içinde taşınan veya işten atılan ya da boşanan insanların bulaşıcı hastalıklara yakalanmaları hatta kalp krizi geçirmeleri veya kanser olmaları riski, yaşamları olaysız geçen insanlara kıyasla, çok daha fazladır. Yaşamda büyük değişiklikler olduğu zaman normalden daha sık olarak genel sağlık kontrolünden geçmek bu yüzden önemlidir. İş değiştirdiğiniz, bir ilişkinizi sona erdirdiğiniz, emekli olduğunuz ya da sevdiğiniz birini yitirdiğiniz zaman, kendinizi iyi hissediyor olsanız bile sağlığınızı daha yakından izlemeniz çok önemlidir. Dul kalan erkeklerin eşlerini kaybettikten sonraki altı ay içinde ölmeleri olasılığı, başka herhangi bir zamanda ölmeleri olasılığından birkaç kat daha fazladır. (281)

-İyimser biri olmak, daha bencil ve girişken olmayı ve kendini başkalarına daha küstah göstermeyi öğrenmekten değil, kişisel bir yenilgi yaşadığınızda kendinizle konuşma tarzınızı ilgilendiren bir dizi beceriyi öğrenmekten oluşur. Başarısızlıklarınız konusunda kendinizle daha yüreklendirici bir biçimde konuşmayı öğreneceksiniz. (336)

-Bir terslikle karşılaştığımız zaman buna düşünerek tepki veririz. Düşüncelerimiz kısa sürede kalıplaşır. Söz konusu düşünceler bizde öylesine alışkanlık yaparak ki durup da üzerlerine odaklanmadığımız sürece onların aklımızdan geçtiğini fark etmeyebiliriz. Dahası düşünceler zihnimizde öylece durmazlar; birtakım sonuçlar doğururlar. Düşünceler, duygularımızın ve yapacağımız bir sonraki şeyin dolaysız nedenleridir. Bir yandan keyifsizlik ve pes etme, diğer yanda iyilik ve yapıcı eylem arasındaki farkı belirleyebilirler. (341)

-Kötümser düşüncelerinizin farkına vardıktan sonra bunlarla başa çıkmanızın iki genel yolu vardır. İlki, kötümser düşünceler ortaya çıktığında kafanızı dağıtmanız yani başka bir şey düşünmeye çalışmanızdır. İkinci yol ise kötümser düşüncelere karşı çıkmaktır. Uzun vadede karşı çıkma daha etkilidir; çünkü aynı durum kendini yeniden gösterdiğinde karşı çıkılan düşüncelerin yeniden ortaya çıkmaları olasılığı zayıftır. (349)

-Ayrıca sorunlu düşüncelerinizi aklınıza geldiği anda yazıya dökün. Düşünceleri boşaltıp atmaya yarayan yazma işlemiyle bunları düşünmek için ileride bir zaman belirleme işleminin bileşimi işe yarar; daldığınız düşüncelerin var olma nedeni kendini anımsatmaktır ve bileşik yöntem bu nedeni kullanarak düşüncelerin gücünü azaltır. Düşünceleri yazdığınız ve düşünmek için bir zaman belirlediğinizde, düşüncelerin bir amacı kalmaz ve amaçsız olmaları da onları zayıflatır. (351)

-Bir aksilikle karşı karşıya kaldığımız zaman kendi kendimize söylediklerimiz, kıskanç bir rakibin zırvaları kadar yersiz olabilir. Uzun uzun düşünerek bulduğumuz açıklamalar genellikle çarpık düşüncelerdir. Çocukluk çatışmaları, katı anne babalar, aşırı sert bir spor hocası ya da kıskanç bir abla gibi geçmişte hoşa gitmeyen deneyimlerin ürettiği kötü düşünce alışkanlıklarıdır. Kendimizden çıkıyor gibi göründükleri için bunları doğru zannederiz. Oysa bunlar yalnızca birer düşüncedir. Bir şeye inanmak onun öyle olduğu anlamına gelmez. (353-4)

-Olumsuz bir düşünceye karşı çıkmanın en ikna edici yolu, bu düşüncenin yanlış olduğunu göstermektir. Çoğu zaman gerçekler sizin yanınızda olacaktır, çünkü tersliğe verilen kötümser tepkiler çok sık olarak aşırı tepkilerdir. Bir dedektifin rolünü üstlenin ve "Bu düşünceye ilişkin kanıtlar nelerdir?" diye sorun. (355)

-Kendi kendinize olumlu ifadeleri yineleyip durmanın, ruh halinize ve başarınıza iyi geliyorsa bile, fazla iyi gelmediğini bulduk. Önemli olan olumsuz ifadelerle nasıl başa çıktığınızdır. Bir tersliğin arkasından gelen olumsuz düşünceler çoğunlukla yanlıştır. (355-6)

-Öğrenilmiş iyimserlik, dünyaya ilişkin haklı gösterilemeyecek bir olumluluk aracılığıyla değil, "olumsuz olmayan" düşünme aracılığıyla iş görür. (356)

-Yalnızca işinizi yapmanız gereken herhangi bir zamanda, kafa dağıtma aracını kullanmayı seçin. O anda kendinize soracağınız soru, "Bu düşünce doğru mu?" değil, "Şu anda bunu düşünmem işe yarar mı?" sorusudur. Yanıtınız hayırsa dikkat dağıtma tekniklerini kullanın. (358)

-Mutsuz, kaygılı ya da kızgın olduğunuzu fark ettiğiniz her sefer, kendinize neler söylediğinizi düşünün. Bazen düşünceleriniz doğrudur; durum böyle olduğunda durumu değiştirme ve tersliği bir felakete dönüşmesini önleme yolları üzerine yoğunlaşın. Ancak olumsuz düşünceleriniz çoğu zaman çarpıtılmış düşüncelerdir. Bunlara meydan okuyun. Duygusal yaşamınızı bunların yönetmesine izin vermeyin. Perhiz yapmanın aksine, öğrenilmiş iyimserlik bir kez başlandı mı sürdürülmesi kolay bir şeydir. (373)

-Bir işi iyi yapmak, kötü yapmak ya da hiç yapmamak arasındaki farkı belirleyen iyimserliktir. (405)

-Bir terslikle karşılaşmak her zaman ters giden şeylerle ilgili düşüncelerinizi, açıklamalarınızı ve yorumlarınızı harekete geçirir. Karşımıza bir terslik çıktığında ilk yaptığımız şey, onu açıklamaya çalışmaktır. Kendi kendimize tersliği yorumlarken yaptığımız açıklamalar bir sonraki adımımız üzerinde çok önemli bir etkiye sahiptir. Bir terslik karşısında devreye giren farklı düşüncelerin sonuçları nelerdir? Açıklayıcı düşüncelerimiz kişisel, kalıcı ve yaygın açıklamalar şekline girdiği zaman ("Hepsi benim suçum...bu hep böyle kalacak...yaptığım her şeyi etkileyecek") pes eder ve hareketsiz kalırız. Açıklamalarımız yukarıdakilerin tam tersi olduğunda enerji kazanırız. Düşüncelerimizin sonuçları yalnızca eylemler değil, duygulardır. (411)

-Aksiliklerle başa çıkma, duvarı aşma becerisinin büyük bir bölümünü, bir aksilik karşısında ilk aklımıza gelen şeylere karşı çıkmayı öğrenmemiz oluşturur. Bu açıklama alışkanlıkları öylesine yerleşiktir ki onlara etkili bir biçimde karşı çıkmayı öğrenmek epeyce alıştırma yapmayı gerektirir. Otomatik düşüncelerinize nasıl karşı çıkacağınızı öğrenmek için, önce iç diyaloğunuzu dinlemeyi öğrenmeniz gerekir. (415)

-Depresyonun günümüzde neden bu kadar yaygın olduğunu ve gelişmiş ülkelerde modern yaşamın çocukları ağır depresyona karşı bu kadar dayanıksız kıldığını açıklamak için önce tehlikeyi işaret eden iki eğilime bakmak istiyorum. Bunlar, benliğin yükselmesi ve ortak değerlerin alçalması. (442)

-İçinde yaşadığımız toplum benliği yüceltir. Bireyin zevklerini ve acılarını, başarılarını ve başarısızlıklarını daha önce eşi görülmemiş bir ciddiyetle ele alır. Ekonomimiz bireyin heveslerine giderek daha bağlı hale gelmektedir. Toplumumuz, benliğe, daha önce benliklerin hiç sahip olmadığı bir güç vermektedir: Bu, benliği değiştirme ve hatta benliğin düşünme biçimini değiştirme gücüdür. Çünkü bu, kişisel denetim çağıdır. Benlik kavramı öyle genişlemiştir ki bireysel çaresizlik, yaşamda payımıza düşen, beklenen ve kabul edilen bir şey olmaktan çıkıp tedavi edilmesi gereken bir şeye dönüşmüştür. Bu yüzyılın başında montaj hattı yaratıldığında başlangıçta birey açısından kişisel denetim sorunu yaratmadı. Yalnızca beyaz buzdolapları alabiliyorduk çünkü montaj hattında bütün buzdolaplarını aynı renge boyamak daha karlıydı. Ne var ki 1950'lerde transistörün ve temel makine zekasının ortaya çıkışıyla birlikte, tercih bize dayatılmış oldu çünkü alıcı bulunabiliyorsa her yüzüncü buzdolabını yapay elmasla kaplamak daha karlı bir hale geldi. Makine zekâsı, ürünleri bireyselleştirme konusunda çok büyük bir piyasanın kapılarını açtı; bu piyasa, bireyin seçimleriyle ayakta kalıyordu. Kot pantolonlar artık sadece mavi değil; envai renkte ve envai çeşit kot pantolon var. Var olan seçeneklerin permütasyonları sayılırsa on milyonlarca yeni araba modeli ortaya çıkıyor. Yüzlerce tür aspirin ve binlerce tür bira var. Tüm bunlar için piyasa oluşturmak amacıyla reklamcılık sektörü büyük bir kişisel denetim çılgınlığı yarattı. Karar veren, seçen, zihni sürekli bunlarla meşgul olan ve bundan haz duyan birey büyük bir ticaret alanı haline geldi. Bireyin harcayacak çok parası olduğunda bireycilik güçlü ve karlı bir dünya görüşü olur. (442-3)

-Modern birey, geleceği belli olan, eski zaman köylülerinden farklı. Erkek (ve piyasayı iki kat büyüten kadın) birey artık bir seçenekler, kararlar ve tercihler borsası. Bunun sonucu ise yeni bir tür benlik "büyük" bir benlik. (444)

-Tek başına gerçekleşmiş olsa, benliğin yüceltilmesi olumlu bir etki yaratabilir, insanların daha dolu dolu yaşamalarını sağlayabilirdi. Ancak bu olmadı. Zamanımızda benliğin yükselişi, toplum duygusunun düşüşü ve yüksek amacın yitirilmesiyle aynı zamana denk geldi. Bunlar da depresyonun gelişmesi için verimli bir alan oluşturdu. (445)

-Bireyin büyütülmesi, başarısızlığın büyük bir olasılıkla benim suçum olduğu anlamına gelir çünkü benden başkası yoktur. Ortak değerlerin önemini yitirmesi ise başarısızlığın kalıcı ve yaygın olması demektir. Daha geniş ve iyicil kurumlar (Tanrı, ulus, aile) artık önemsiz olduğu ölçğde, kişisel başarısızlıklar birer felaket gibi görünür. Bireyci bir toplumda zaman, biz öldüğümüzde bitiyor gibi göründüğü için, bireysel başarısızlık kalıcıdır. Kişisel başarısızlığın tesellisi yoktur. Bütün yaşama bulaşır. Daha büyük kurumlar inancı emrettiği sürece, herhangi bir kişisel başarısızlık daha az edebi ve daha az zayıflatıcı görünür. (449)

-Benlik anlam açısından çok yoksul bir alandır. (450)

-Depresyon kısmen, benliğe gereğinden fazla, ortak iyiye ise gereğinden az bağlanmaktan kaynaklanıyor. (452)

Eksi Kitaplar, 2021 basım, 5.bask. Çeviren: Semra Kunt Akbaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CANLI TARİHLER 1.KİTAP – HAZIRLAYAN: SEZGİNCAN YAĞCI

  İSMAİL FENNİ ERTUĞRUL (MAYIS-HAZİRAN 1856- 29 OCAK 1946) - Bay İsmail Fenni Ertuğrul, Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun fikri bir vec...