06 Ağustos 2025

TEN MEDENİYETİ - SERTAÇ TİMUR DEMİR

-Tene indirgenmiş bedenin etrafında yapılandırılan her formülasyon kısa vadede cazip görünmenin perde arkasında acımasız bir aşındırıcıdır. Zira albenili beden kültü son bulmayan, yaklaşıldıkça uzaklaşılan, tutuldukça kaybolan bir arayışa karşılık gelir. Sonsuzluk özlemi potasında eritilen bedenin modern kültürü temsil kabiliyeti de onun tam da böylesi müphem ve esnek niteliğine koşuttur. Durmaksızın modifiye edilen beden imgelerinin kutsandığı bu müphemlik çağında ölümün lanetlenmesi tehlikeli ama bir o kadar da anlaşılırdır. Beden merkezli ölüm tahayyülündeki bu değişim tinden ten medeniyetine geçişin en çarpıcı belirtkesidir. Yine de en ölümcül yaşam, ölüm fikrinden en fazla muaf tutulmuş -modernite jargonunca en "özgür"- bırakılmış yaşamdır. (11)

-Görsel imge-bazlı modern toplumlar bedenlerini, selamete ve huzura ermenin eşsiz bir enstrümanı olarak tecrübe ederlerken; farkında olmadan tüm kadim ahlak yasalarının içini boşaltırlar. (14)

-Bugün ideal bireyden anlaşılması gereken, büyük oranda ideal bedendir. Kişinin bedeniyle yüzleşmesi, varoluşsal manada kendi kendisiyle yüzleşmesi demektir. Bu, bir çeşit ontolojik değiş-tokuştur. Çünkü çağdaş ten algısı tini de cismanileştirmiş ve kendi içine hapsetmiştir. Tersten okumayla, bedeniyet çağında ten, aşkın bir değer kazanmış ve insanlığın manevi ritüellerinin yerine kendini ikame etmiştir. (14)

-Modernitenin belki de sabit tek normu yerleşik bir norma ve omurgalaşmış bir değer yargıya sahip olmamasıdır. Her şey ve herkes sürekli ve düzensizce değişen koşullara evrilebilir bir akışkanlık içindedir. (16)

-Bireyin verili ve somut bedeni, günümüzde belli bir çözünürlük zemininde esnek ve nihayetsiz bir kimliğin içinde erimekte ve buharlaşmaktadır. Çağın parolası olan esneklik (1.dipnot/Zygmunt Bauman, Parçalanmış Hayat, Ayrıntı Yayınları, 2001 basım, sf.155) beden projesinin özüdür. Tüm değişken koşullara adapte olmanın ve farklı çevrelerce onaylanmanın olmazsa olmazı, yerleşik ve ilkeli bir kimlik portresine sahip olmaktan çıkarak, tıpkı dijital fotoğraflar gibi her an yeniden biçimlendirilebilir geçişkenliğe haiz olmaktır. Durmak yalnızca geride değil; dışarı da kalmaktır. Beğenilenler çemberinin dışında kalmak, modern bireyin başına gelebilecek en korkunç felakettir. Bu nedenle, kullanıcısına uyum ve aidiyet ruhu aşılayan maskeler, (2.dipnot/ Richard Sennett, Otorite, Ayrıntı yayınları, 2014 basım) kolayca takılıp atılabilir birer kimlik uzantısı olarak işlev görür. (20-21)

-Bu sonu gelmez mücadele, Byung-Chul Han'ın kavramsallaştırdığı gibi "yapabilirim" mottoları eşliğinde performans sergileyen modern bireyin en temel karakteristiğidir. (1.dipnot/Yorgunluk Toplumu, Açılım Kitap, 2015 basım, sf:10-11) Buna göre ayrıksı bir ötekiden çok, kendisiyle savaşan performans öznesi "her şeyin mümkün olduğu" söylenen bu çağda obsesif huzursuzluk nöbetlerine duçar olur. Mental açıdan güçten düşmüş ve tüketim heyecanını kaybetmiş birey, pazarın en arzulamadığı modeldir. Bu nedenle beden politikaları sık sık terapi ve motivasyon seanslarıyla pekiştirilir. Bedene, bedenle, bedene rağmen ve beden için geliştirilen her çıkar yol, geçici de olsa farklı ve fakat hepsi bir diğeriyle bütünlük arz eden hazır paketlere iliştirilir. Bu noktada en değişmez kaide, paketi hazırlayanın ehil kurtarıcı, muhatabın ise yetersizliğini idrak etmiş ve özgürlük arayışındaki müşteri olduğudur. (23-24)

-Öte yandan pastoral riyazet kültüründe beden, huşu ve adanmışlık hissine engel olan hayvani nefsin kafesi olarak görülüyordu. Onun sonu gelmez arzuları sülûk eden dervişin kemalatına maniydi çünkü. Bu kodlama gereğince terbiye edilen beden lüzumsuz konuşmadan, aşırı yemeden ve çok uykudan bir ölçüde men edilmekteydi. Beden yalnızca bir tür emanet-taşıyıcıydı; dahası hem ayartıcı doğası hem pespayeliğe temayülü ve hem de mutlak faniliği kolektif kültürce malumdu. Ontolojik bağıntısı balçık kabilinden değersiz bir objeyle kurulan beden, ilahi olanla varlık arasındaki en belirgin perdeydi. (26-27)

-"Bedenin etrafını kuşatan sağlık, perhiz, tedavi kültü, gençlik, zarafet, erilik/dişilik takıntısı, bedene uygulanan bakımlar, rejimler, fedakarane girişimler, bedeni kuşatan arzu söylemi, tüm bunlar günümüzde bedenin nasıl bir kurtuluş nesnesi haline geldiğinin tanığıdır. Bu ahlaki ve ideolojik işleviyle beden tam anlamıyla ruhun yerini almıştır." (5.dipnot/ Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Ayrıntı Yayınları, 2017 basım) Yeni modern bireyin ilk ve en önemli ahlaki mesuliyeti, tüm ekonomisini, enerjisini ve zamanını bedeninin idealleri doğrultusunda düzenlemektir. Ayrıca özgürlük saadetini bedeni üzerinden elde etmek ve bunu tasarlanabilir/paylaşılır rol modele dönüştürmektir. (28-29)

-Masal dinleyerek uyuyan bebekler gibi, modern birey de kendi bedensel kimliğini başkalarının masallarını dinleyerek ve önemseyerek uyumlulaştırır. Olası partnerlerin ya da gölge gibi takip eden rakiplerin gözünden bakarak yapılandırılan bir portredir bu beden. Bu nedenle bedenin sahibi -yoksa taşıyıcısı mı demeli- herkesten çok kendi bakışının edebi gözetimi altındadır. Bu öz-gözetim, modernitenin en asli terbiye edicisidir. (34-35)

-Bedenin dijitalleşmesi, en güçlü duygu, nitelik ve ilişkilerin bile serice benimsendikten sonra aşındırıcı hızın gölgesinde birer arzu-nesnesi olarak özensizce tüketilişidir. Hiçbir şeyin gelenekselleşemeyecek kadar süratle elden çıkarıldığı bu iklimde karşılıksız diğerkamlığa ve vadedilebilir kalıcılığa yer yoktur. Bu nedenle arzu, yolları çeldirici ziynetlerle süslenmiş bir çıkmaz sokağa benzetilebilir. Toplumun üzerinde yürüdüğü kabul görmüş bir yoldan çıkıp, yeni yollar açmanın cesaret ve ufkunu taşıyamayan modern birey için sanal sığınaklara kaçmak mental bir sürükleniştir. (42)

-Analog iletişim devrinde ise bedensel ve kişiliksel yapılanmalar kadar ilişkiler de çok daha yavaş; fakat bir o kadar da güvenilir ve sağlamdı. Çünkü zahirdeki her değişim ruhun talebine eşlik eder ve her adımı onunla birlikte atardı. Bugün hiçbir ilişki efsaneleşmeyecek ve miras bırakılamayacak kadar seri elde edilmekte ve elden çıkarılmaktadır. Yeni bir Leyla ile Mecnun hikayesinin oluşmayacak olması, hikâyede verilen emeğin, sergilenen adanmışlığın ve ödenen bedellerin modern bireyin eylem lügatinden çıkmasıyla ilgilidir. Bugün duyguları ifade ve ilan etmenin yolu davranışa dair tutumlar değil; tıpkı dövme yaptırma gibi tenle yetinilen geçici gösterilerdir. (44)

-Ekran kültürü bir yandan uyulduğu takdirde elde edilecek büyük ödülün baş döndürücülüğünü, diğer yandan da ihmal edildiğinde gerçekleşecek lanetin kaçınılmazlığını fısıldar. Buna göre gündelik yaşamın her an tedbir almayı gerektirecek ölümcül semptomlarla dolu olduğu söylemleştirilir. Öyle ki her an yeni bulgular, teşhisler ve uyarılar yapılır ve böylece modern toplum hedefi belli ve mutlak olmayan formüllere göre yaşamaya zorlanır. Ekran objesi olarak beden bir türlü tamamlanamayan ve dahi gücünü de tam da bu tamamlanamamazlıktan alan bir yapbozu andırır. Ekran, bilginin tümüyle bedensel/dünyevi amaçlara koşulduğu anlamdan yoksun ironik bir aydınlanmayı ifade eder. (47)

-Ulrich Beck, bu eksende bilimi- burada bilim tıp başlığı altında özelleştirilebilir- toplumu her türlü yıkıcı eyleme teşvik eden risk faktörlerinin yapay üretimindeki önemli aktörlerden biri olarak eleştirir. (6.dipnot/Risk Toplumu: Başka Bir Modernliğe Doğru, İthaki yayınları, 2011) Buna göre her yerde risk ve tehlike görmek tüketimciliğin özüdür. Ekransa yaşamı tıbbileştirirken; tıbba da -tıpkı gündelik yaşam gibi- objeleştirir. Burada her özgür bireyin üstlenmesi gereken roller ve sorumluluklar belirlenir. Neticede bedenin yüceliğine iman, ekrana tabiiyet ve tıbba itaat esastır. (50)

-Modern toplumda "ölüm doğaldır" yerine "doğal ölüm" yargısı kullanılır -ki bu da doğal olmayan ölümlerin varlığını ima eder.(54)

-Bugün kesin dönüş adresi olmayan bir maceraya çıkmak muhaldir. Çünkü hakkında hemen her şeyin önceden kestirilebildiği ve kontrol edilebildiği bir ileriki zaman yolculuğundan yepyeni ve tamamen farklı bir izlenim çıkamamaktadır. Nitekim modern insan tüm sıra dışı olasılıkları belirli bir önbilgi olarak tanımış, olası her macerayı henüz daha başlamadan tüketmiş ve sıradanlaştırmıştır. Bu yüzden modernitede maceranın hayali canlıysa da kendisi kadavradır. (62)

-"Korku Kültürü" kitabının yazarı Frank Furedi'nin de altını çizdiği "bilgilenme" denen şey, mutlak bir olumluluğu yakayalamamaktadır. (5.dipnot/Korku Kültürü: Risk Almamanın Riskleri, Ayrıntı Yayınları, 2014) Aksine aşırı bilgilenmiş modernlerin karşı karşıya oldukları asıl kördüğüm "anlam" üzerindedir. (6.dipnot/ Frank Furedi, "Information overload or a search for meaning?", The American İnterest, 2015) Başka bir ifadeyle varlıklarıyla yalnızca bedenleri üzerinden ve yalnızca öğrenme düzeyinde irtibat kurabilen bireyler, üretim ve bilgi toplumu vaatlerinin gerçekleşmediği bir anlamsızlık halini tecrübe etmektedirler. Bunun sonucu olarak tükenmişlik, ıssızlık ve çaresizlik niteliklerini yüklenen beden toplumunda sürekli yeni maskeler ve roller üstlenen modern bireyler kendilerine vaat edilen kesin başarıya bir türlü erişememekte ve anti-depresanlarla ayakta durabilmektedir. (75)

-Bedenin kutsiyeti de bu emanet şuuruyla ilgilidir. Nitekim tek başına beden, nefsani olanın gösterdiği arzunun hamalıdır da. Bunun için riyazet kültürü, ölçülebilir bir şekil değişikliğinden ziyade; görünmez olan ruhun tekamülüne cevap araya gelmiştir. Ne var ki, diyet çağında görünmez olan, sınır dışı edilmiştir. Bedensel teşhiri teşvik eden diyetizm, bar olmanın yerini görünme ile doldurmuştur. Her şey göründüğü kadar vardır. Bir zamanlar, olmak, bedeninde kaybolmak anlamına gelirken; şimdi ise görünmek olma'ya eş değerdir. Ne var ki, muhtevanın yıkımına denk düşen bu bedenileşme hali filmin belki de son sahnesidir. Mahremiyetin çözülüşü teşhirci toplumun zaferi değil, yitimidir; çünkü gizlenecek bir şey kalmadığında gösterilecek de bir şey kalmamış demektir. Bu şartlar altında çağdaş beden endüstrisinin önünde iki yol vardır: Ya kendisini ilga etmek ya da mahremiyeti yeniden değerlileştirip bedeni bezginlik verici pornografik teşhirin kollarından kurtarmak. Kendi bedeniyle kıyasıya savaşan insanların dünyasının şayet sonu gelmediyse, yeniden riyazet ve mahremiyet çağının yaşanmasının gerekliği aşikâr; gerçekleşebilirliği muhaldir. Bu otokontrol mekanizması devre dışı kalmış modern toplumun elinde kalan tek geçerli reçetedir. İşe koyulmadan evvel, yeniden en başa -yani insanlığın en kadim sorusuna- dönülmelidir: "İnsan kimdir?" (77-78)

Açılım Kitap, Ekim 2022 basım, 3.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...