-Görsel
imge-bazlı modern toplumlar bedenlerini, selamete ve huzura ermenin eşsiz bir
enstrümanı olarak tecrübe ederlerken; farkında olmadan tüm kadim ahlak
yasalarının içini boşaltırlar. (14)
-Bugün
ideal bireyden anlaşılması gereken, büyük oranda ideal bedendir. Kişinin
bedeniyle yüzleşmesi, varoluşsal manada kendi kendisiyle yüzleşmesi demektir.
Bu, bir çeşit ontolojik değiş-tokuştur. Çünkü çağdaş ten algısı tini de
cismanileştirmiş ve kendi içine hapsetmiştir. Tersten okumayla, bedeniyet
çağında ten, aşkın bir değer kazanmış ve insanlığın manevi ritüellerinin yerine
kendini ikame etmiştir. (14)
-Modernitenin
belki de sabit tek normu yerleşik bir norma ve omurgalaşmış bir değer yargıya
sahip olmamasıdır. Her şey ve herkes sürekli ve düzensizce değişen koşullara evrilebilir
bir akışkanlık içindedir. (16)
-Bireyin
verili ve somut bedeni, günümüzde belli bir çözünürlük zemininde esnek ve
nihayetsiz bir kimliğin içinde erimekte ve buharlaşmaktadır. Çağın parolası
olan esneklik (1.dipnot/Zygmunt Bauman, Parçalanmış Hayat, Ayrıntı Yayınları,
2001 basım, sf.155) beden projesinin özüdür. Tüm değişken koşullara adapte
olmanın ve farklı çevrelerce onaylanmanın olmazsa olmazı, yerleşik ve ilkeli
bir kimlik portresine sahip olmaktan çıkarak, tıpkı dijital fotoğraflar gibi her
an yeniden biçimlendirilebilir geçişkenliğe haiz olmaktır. Durmak yalnızca
geride değil; dışarı da kalmaktır. Beğenilenler çemberinin dışında kalmak,
modern bireyin başına gelebilecek en korkunç felakettir. Bu nedenle,
kullanıcısına uyum ve aidiyet ruhu aşılayan maskeler, (2.dipnot/ Richard
Sennett, Otorite, Ayrıntı yayınları, 2014 basım) kolayca takılıp atılabilir
birer kimlik uzantısı olarak işlev görür. (20-21)
-Bu
sonu gelmez mücadele, Byung-Chul Han'ın kavramsallaştırdığı gibi
"yapabilirim" mottoları eşliğinde performans sergileyen modern
bireyin en temel karakteristiğidir. (1.dipnot/Yorgunluk Toplumu, Açılım Kitap,
2015 basım, sf:10-11) Buna göre ayrıksı bir ötekiden çok, kendisiyle savaşan
performans öznesi "her şeyin mümkün olduğu" söylenen bu çağda obsesif
huzursuzluk nöbetlerine duçar olur. Mental açıdan güçten düşmüş ve tüketim
heyecanını kaybetmiş birey, pazarın en arzulamadığı modeldir. Bu nedenle beden
politikaları sık sık terapi ve motivasyon seanslarıyla pekiştirilir. Bedene,
bedenle, bedene rağmen ve beden için geliştirilen her çıkar yol, geçici de olsa
farklı ve fakat hepsi bir diğeriyle bütünlük arz eden hazır paketlere
iliştirilir. Bu noktada en değişmez kaide, paketi hazırlayanın ehil kurtarıcı,
muhatabın ise yetersizliğini idrak etmiş ve özgürlük arayışındaki müşteri
olduğudur. (23-24)
-Öte
yandan pastoral riyazet kültüründe beden, huşu ve adanmışlık hissine engel olan
hayvani nefsin kafesi olarak görülüyordu. Onun sonu gelmez arzuları sülûk eden
dervişin kemalatına maniydi çünkü. Bu kodlama gereğince terbiye edilen beden
lüzumsuz konuşmadan, aşırı yemeden ve çok uykudan bir ölçüde men edilmekteydi.
Beden yalnızca bir tür emanet-taşıyıcıydı; dahası hem ayartıcı doğası hem
pespayeliğe temayülü ve hem de mutlak faniliği kolektif kültürce malumdu.
Ontolojik bağıntısı balçık kabilinden değersiz bir objeyle kurulan beden, ilahi
olanla varlık arasındaki en belirgin perdeydi. (26-27)
-"Bedenin
etrafını kuşatan sağlık, perhiz, tedavi kültü, gençlik, zarafet, erilik/dişilik
takıntısı, bedene uygulanan bakımlar, rejimler, fedakarane girişimler, bedeni
kuşatan arzu söylemi, tüm bunlar günümüzde bedenin nasıl bir kurtuluş nesnesi
haline geldiğinin tanığıdır. Bu ahlaki ve ideolojik işleviyle beden tam
anlamıyla ruhun yerini almıştır." (5.dipnot/ Jean Baudrillard, Tüketim
Toplumu, Ayrıntı Yayınları, 2017 basım) Yeni modern bireyin ilk ve en önemli
ahlaki mesuliyeti, tüm ekonomisini, enerjisini ve zamanını bedeninin idealleri
doğrultusunda düzenlemektir. Ayrıca özgürlük saadetini bedeni üzerinden elde
etmek ve bunu tasarlanabilir/paylaşılır rol modele dönüştürmektir. (28-29)
-Masal
dinleyerek uyuyan bebekler gibi, modern birey de kendi bedensel kimliğini
başkalarının masallarını dinleyerek ve önemseyerek uyumlulaştırır. Olası
partnerlerin ya da gölge gibi takip eden rakiplerin gözünden bakarak
yapılandırılan bir portredir bu beden. Bu nedenle bedenin sahibi -yoksa
taşıyıcısı mı demeli- herkesten çok kendi bakışının edebi gözetimi altındadır.
Bu öz-gözetim, modernitenin en asli terbiye edicisidir. (34-35)
-Bedenin
dijitalleşmesi, en güçlü duygu, nitelik ve ilişkilerin bile serice
benimsendikten sonra aşındırıcı hızın gölgesinde birer arzu-nesnesi olarak
özensizce tüketilişidir. Hiçbir şeyin gelenekselleşemeyecek kadar süratle elden
çıkarıldığı bu iklimde karşılıksız diğerkamlığa ve vadedilebilir kalıcılığa yer
yoktur. Bu nedenle arzu, yolları çeldirici ziynetlerle süslenmiş bir çıkmaz
sokağa benzetilebilir. Toplumun üzerinde yürüdüğü kabul görmüş bir yoldan
çıkıp, yeni yollar açmanın cesaret ve ufkunu taşıyamayan modern birey için
sanal sığınaklara kaçmak mental bir sürükleniştir. (42)
-Analog
iletişim devrinde ise bedensel ve kişiliksel yapılanmalar kadar ilişkiler de
çok daha yavaş; fakat bir o kadar da güvenilir ve sağlamdı. Çünkü zahirdeki her
değişim ruhun talebine eşlik eder ve her adımı onunla birlikte atardı. Bugün
hiçbir ilişki efsaneleşmeyecek ve miras bırakılamayacak kadar seri elde
edilmekte ve elden çıkarılmaktadır. Yeni bir Leyla ile Mecnun hikayesinin
oluşmayacak olması, hikâyede verilen emeğin, sergilenen adanmışlığın ve ödenen
bedellerin modern bireyin eylem lügatinden çıkmasıyla ilgilidir. Bugün
duyguları ifade ve ilan etmenin yolu davranışa dair tutumlar değil; tıpkı dövme
yaptırma gibi tenle yetinilen geçici gösterilerdir. (44)
-Ekran
kültürü bir yandan uyulduğu takdirde elde edilecek büyük ödülün baş
döndürücülüğünü, diğer yandan da ihmal edildiğinde gerçekleşecek lanetin
kaçınılmazlığını fısıldar. Buna göre gündelik yaşamın her an tedbir almayı
gerektirecek ölümcül semptomlarla dolu olduğu söylemleştirilir. Öyle ki her an
yeni bulgular, teşhisler ve uyarılar yapılır ve böylece modern toplum hedefi
belli ve mutlak olmayan formüllere göre yaşamaya zorlanır. Ekran objesi olarak
beden bir türlü tamamlanamayan ve dahi gücünü de tam da bu tamamlanamamazlıktan
alan bir yapbozu andırır. Ekran, bilginin tümüyle bedensel/dünyevi amaçlara
koşulduğu anlamdan yoksun ironik bir aydınlanmayı ifade eder. (47)
-Ulrich
Beck, bu eksende bilimi- burada bilim tıp başlığı altında özelleştirilebilir-
toplumu her türlü yıkıcı eyleme teşvik eden risk faktörlerinin yapay
üretimindeki önemli aktörlerden biri olarak eleştirir. (6.dipnot/Risk Toplumu:
Başka Bir Modernliğe Doğru, İthaki yayınları, 2011) Buna göre her yerde risk ve
tehlike görmek tüketimciliğin özüdür. Ekransa yaşamı tıbbileştirirken; tıbba da
-tıpkı gündelik yaşam gibi- objeleştirir. Burada her özgür bireyin üstlenmesi
gereken roller ve sorumluluklar belirlenir. Neticede bedenin yüceliğine iman,
ekrana tabiiyet ve tıbba itaat esastır. (50)
-Modern
toplumda "ölüm doğaldır" yerine "doğal ölüm" yargısı
kullanılır -ki bu da doğal olmayan ölümlerin varlığını ima eder.(54)
-Bugün
kesin dönüş adresi olmayan bir maceraya çıkmak muhaldir. Çünkü hakkında hemen
her şeyin önceden kestirilebildiği ve kontrol edilebildiği bir ileriki zaman
yolculuğundan yepyeni ve tamamen farklı bir izlenim çıkamamaktadır. Nitekim
modern insan tüm sıra dışı olasılıkları belirli bir önbilgi olarak tanımış,
olası her macerayı henüz daha başlamadan tüketmiş ve sıradanlaştırmıştır. Bu
yüzden modernitede maceranın hayali canlıysa da kendisi kadavradır. (62)
-"Korku
Kültürü" kitabının yazarı Frank Furedi'nin de altını çizdiği
"bilgilenme" denen şey, mutlak bir olumluluğu yakayalamamaktadır.
(5.dipnot/Korku Kültürü: Risk Almamanın Riskleri, Ayrıntı Yayınları, 2014)
Aksine aşırı bilgilenmiş modernlerin karşı karşıya oldukları asıl kördüğüm
"anlam" üzerindedir. (6.dipnot/ Frank Furedi, "Information
overload or a search for meaning?", The American İnterest, 2015) Başka bir
ifadeyle varlıklarıyla yalnızca bedenleri üzerinden ve yalnızca öğrenme
düzeyinde irtibat kurabilen bireyler, üretim ve bilgi toplumu vaatlerinin
gerçekleşmediği bir anlamsızlık halini tecrübe etmektedirler. Bunun sonucu
olarak tükenmişlik, ıssızlık ve çaresizlik niteliklerini yüklenen beden
toplumunda sürekli yeni maskeler ve roller üstlenen modern bireyler kendilerine
vaat edilen kesin başarıya bir türlü erişememekte ve anti-depresanlarla ayakta
durabilmektedir. (75)
-Bedenin
kutsiyeti de bu emanet şuuruyla ilgilidir. Nitekim tek başına beden, nefsani
olanın gösterdiği arzunun hamalıdır da. Bunun için riyazet kültürü, ölçülebilir
bir şekil değişikliğinden ziyade; görünmez olan ruhun tekamülüne cevap
araya gelmiştir. Ne var ki, diyet çağında görünmez olan, sınır dışı edilmiştir.
Bedensel teşhiri teşvik eden diyetizm, bar olmanın yerini görünme ile
doldurmuştur. Her şey göründüğü kadar vardır. Bir zamanlar, olmak, bedeninde
kaybolmak anlamına gelirken; şimdi ise görünmek olma'ya eş değerdir. Ne var ki,
muhtevanın yıkımına denk düşen bu bedenileşme hali filmin belki de son
sahnesidir. Mahremiyetin çözülüşü teşhirci toplumun zaferi değil, yitimidir;
çünkü gizlenecek bir şey kalmadığında gösterilecek de bir şey kalmamış
demektir. Bu şartlar altında çağdaş beden endüstrisinin önünde iki yol vardır:
Ya kendisini ilga etmek ya da mahremiyeti yeniden değerlileştirip bedeni
bezginlik verici pornografik teşhirin kollarından kurtarmak. Kendi bedeniyle
kıyasıya savaşan insanların dünyasının şayet sonu gelmediyse, yeniden riyazet
ve mahremiyet çağının yaşanmasının gerekliği aşikâr; gerçekleşebilirliği
muhaldir. Bu otokontrol mekanizması devre dışı kalmış modern toplumun elinde
kalan tek geçerli reçetedir. İşe koyulmadan evvel, yeniden en başa -yani
insanlığın en kadim sorusuna- dönülmelidir: "İnsan kimdir?" (77-78)
Açılım Kitap, Ekim 2022
basım, 3.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder