06 Ağustos 2025

TIBBA İMAN ÇAĞI - SERTAÇ TİMUR DEMİR

-Modern tıp, kadim tedavi usullerini insanlığın hizmetine koşan hekimlik mirasının ahlaki ve teknik sınırlarından taşmıştır. Tıp bugün kendi gerçekliğini bilimselci yeni-yazgının kâtibi olarak mutlaklaştırmaktadır. Elitist ve tekelci profesyonel egemenlik figürü olarak tıp uzmanları da bir yandan aşkınlaşırken diğer yandan tüm toplumu kendi yüce varlığını kutsamaya zorlamaktadır. Bir zamanlar tefekkürün odağında olan sağlığın yerinde, artık bizzat tefekkürü askıya alarak varlığa hükmedeni dogmatik kaidelerle içine nüfuz ettiği her şeyi ve herkesi kendisine itaat etmeye çağıran sermaye merkezli tıp retoriği hakimdir. (10)

-Çağdaş seküler tıp aynı anda tenkit ve tehdit ettiği kadim dinsel perspektifin başarısız taklitçisidir. O merhameti, doğallığı ve dengeyi dışsallaştırdığı dar görüşlü kumanda odasından tüm zaman parçacıklarını -bilhassa geleceği- tayin etmeye çalışır. Tıbba yönelen eleştiriler, onun her şeyi kendi kadrajından bakmaya mecbur etme ve baktığı her şeyi kendi basmakalıplarına uydurma çabasına dayanır. Tıbbın bu cüreti, elbette, modern insanın bedenine ve sağlığına, dolayısıyla da ölümüne ve ölümlülük hakikatine atfettiği mübalağalı anlamla ilişkilidir. Bütün bu durum tıbbı özgürleştirirken; hastayı bu özgürlüğün esiri yapar. Bu yüzden patolojik olan şey hastalık ve hastanın bedeni değil de; sağlık ve sağlık arzının kendisidir. Bu tenakuz, sosyal bilimsel tartışmanın çıkış noktasıdır. (20)

-Hastalığın çerçevesini sınırsızlaştıran tıbbi teşhis, sağlıktan ziyade yine hastalığın katastrofunu vurgular (7.dipnot/Esasında bedensel sağlıkla sınırlı olmayan bu teşhis temelli hastalık ve huzursuzluk üretimi, kişisel gelişimden pedagojiye birçok sektörün yaygın stratejilerindne biridir. Burada önce normal davranışlar uzmanlar tarafından anormalleştirilir, ardından herkesi bir noktasından yakalayacak eksikliklerin ve arızaların semptomları işlenir, daha sonra endişelendirilen insanlar bu semptomlara yoğunlaştırılır ve sonunda da çözüm olarak ücret ödemeyi gerektiren adresler işaretlenir. Nihai kertede, her çözüm arayışı yeni bir sorunun tespitine evrilir ki bu da uzmanın kalıcı müşterisi olarak kişiyi yeni ödeme kalemlerine sürükler.) ve teşhis-sonrası süreci tümüyle tıbbileştirmenin endüstriyel dayanaklarını türetir. Teşhisin geleceğe bulaşan bu müdahaleci ürkütücülüğü, tedavinin geçmişten gelen başarı verileriyle birleşerek hastayı sonsuza dek kendi kararının edilgen nesnesi kılar. Bugün tıbbın kendi yanında sivil topluma, siyasi ve dini otoritelere yer açmasından ya da bu otoritelerin dilinden konuşmasından açıkça bahsedilebiliyorsa; bunun nedeni hastalığı, tedbiri ve tedaviyi mimleyen söylemin işte böylesine "her yerde olma" haline ulaşmış olmasıdır. (21)

-Modernliğin parçalara ayırdığı yeni-insan, emellerinin ölçüsüzlüğüyle savruk; heveslerinin belirsiziğiyle savunmasızdır. Hem yaşama karşı mesnetsizce cesur hem de ölüme karşı amansızca korkaktır. Tıp, modern insanın çıkmazı olan ölümü hem bahane ederek hem de sakınma imgesine tahvil ederek kendi ölümsüzlüğünü arar. Ölüm tıbbın verimli çıkışsızlığıdır: Onu hem iter hem de çeker. Çünkü ölümlülük algısı karşısında geliştirdiği kurtarıcı dil, bir şekilde tıbba keyfi hareket alanı açar. Farklı bir söyleyişle tıp, varlığını ancak hastalıkla ve ölümün yer açtığı tükenmiş ve bu yüzden teslim olmuş bedenlerle yeniden üretebilir. Fakat bunun sonucunda yaşamın bütünlüğü, onun her anında üretilen (ölümden) kaçma teşebbüsleri tarafından ufalanır. Bu nedenle "tıbba iman" bu asrın temel buyruğuysa; "ölümden kaçınma" da tıbba imanın ana esasıdır. (24)

-Pandemi hiçbir şeyi kökten değiştirmemiş, zaten seri üretimli ifsada azmetmiş dünyanın/dünyeviliğin hükümranlığını hızlandırmıştır. Gizliden gizliye otokrasi örüntülerine eklemlenen tıp çağrıları da sağlıklı toplumun öncülü olma varsayımıyla güç, kabul ve kutsiyet kazanmıştır. (29)

-Günümüzde prenatal testlerle DNA analizi yapmak ve hücre parçacıklarının incelenmesiyle anne karnındaki bebek hakkında kapsamlı genetik verilere ulaşmak çok kolaydır. Beden üzerinde doğum öncesinde başlayan gözlemci ve şeffaf tahakküm (15.dipnot/Le Breton bu tahakkümü mekanlardan bedenlere taşınan yeni sömürgecilik formu olarak tanımlar. Bkz: Bedene Veda, Sel Yayıncılık, 2016 basım, sf:126) sürdürülmesi gerektiğine inanılan soluksuz takibin safi ilk adımı değil; mazeretidir de. Nitekim her gözetim, tabiatı gereği, gözetlediği şeyde eksilmeyen bir kusur öngörerek onu arar ve sonunda aradığını bulur. Gözetim, bu kusurun ya zarar vericiliğinden ya da iyileştiriciliğinden hareketle genellikle bir mükemmelleştirme stratejisi olarak belirir. Kusurları benimsemek, yoksunlukla hüzünlenmek, ölümü içselleştirmek ve bu vesileyle "gerçeğe uyanmak", modern bireyin kabusudur. Belki de buna istinaden birey doğup büyüdükten sonra da onu mükemmelleşme halkasına sokan ve faniliğin elemiyle yüzleşmekten alıkoyan tıbbi gözetim araçlarına ısrarla sarılır. (38)

-Evet korkacağımız bir şey yok, çünkü sözde hijyenik ve riskten ari bir dünyada yaşıyoruz. Yine de korkuyoruz, çünkü her türlü kötülük bulaşıcı bir olasılık olarak her yerde kol geziyor. (43)

-Tıp ve medya arasında geniş zeminli ve üretken bir mübadele vardır. Teknik doğasındaki kolay hazmedilebilirliğiyle medya, tıbbi söylemin lehine kolektif unutkanlık üretir. Buna mukabil tıbbi duruş da medyanın bilindik kaypaklığına gözle görülür bir saygınlık ve ciddiyet atfeder. Bu nedenle medya ve tıp, çözümden bahsederken sorun üretir; yol gösterirken izleyiciyi çıkışı olmayan bir labirentin ortasına bırakır. Kitle iletişim araçları, yaşananlar hakkında insanları bilgilendirirken; Richard Sennett'in tespit ettiği gibi (3.dipnot/Kamusal İnsanın Çöküşü, Ayrıntı Yayınları, 2013 basım, sf:364) kişileri eylemsizleştirir ve olaya müdahil olma hakkını yetkisizleştirir. Sağlık, medya mesajları aracılığıyla gündelik hayatın orta noktasına alındıkça ve "iyi beden" yaşama gayesi oldukça; hekimlik gibi çerçevesi hayli belirgin bir meslek bile her şeyi bilmeye ve kontrol etmeye olanak tanıyan tuhaf bir belirsizliğe bürünür. Bu bedenin kendisi, medyalaşan tıbbın ve tıbbileşen medyanın kronik olarak manipüle ettiği türdeş muğlaklığın yuvasıdır. Beden artık gerçek varlık değildir; daha ziyade, güdümlü bir proje, hayali bir kutgu ve öznel bir yorumdur. (46)

-Ölüm ile teknoloji, yavaştan bir yakınlaşmanın ötesine geçerek birbirinin içine girer. Amaç, ölümlülüğü hayattan silmenin mümkün olmadığı durumlarda onu aşırı-göstergeleştirerek anlamsız hale getirmektir. Bu inancı diri tutan seri sistemlerle gerçekleştirilen ölüme karşı duruş, kişinin kendi ölüm mekanını belirleme iradesi dahil olmak üzere, yaşamı tümden fetheder. (56)

-İçinde yaşadığımız modern toplumun bir parçası, belki de bir aynası olarak yoğun bakım ünitelerinde ölüme yaklaşanların önünde bireysel, belirgin ve sınırsız bir zaman yoktur. Ölüm döşeğinde kalıcı kişisellik ve biriciklik değeri kazanan yatak, yoğun bakım kültüründe yalnızlık, ötelenmişlik ve unutuş olarak imgeleşir. Modern gündelik yaşamın en alelade kesitlerinde olduğu gibi burada da düşünmeye yer yoktur. Ölümün mekansızlaştığı bu yokluk uzamında hikmetsiz bilgiler ve edimsiz bekleyişler hakimdir. Bu an ve mekan, tıbba imanın çıkmaz sokağıdır. (63)

Ketebe Yayınları, 2022 basım, 1.baskı

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...