06 Ağustos 2025

TÜRK SOSYOLOJİ TARİHİ 1 - ÖN KOŞULLAR - H.BAYRAM KAÇMAZOĞLU

-2.dipnot/ Batıcılaşma, Prof. Baykan Sezer'in üretip kullandığı bir kavram. Genelde Batılılaşma olarak kullanılan kavrama Prof. Sezer niçin Batıcılaşma dediğini bir söyleşisinde şöyle açıklamaktadır: Osmanlı hiçbir biçimde kendisini gelişmelerin dışında sayıp bu gelişmelerin kaynağında Batı'yı, Batı toplum tipini gördüğü için Batı'ya benzemeye çalışmamıştır. Osmanlı 19.yüzyılda Doğu'yu Batı önünde savunacak bir siyaset üretemediği için kolaya kaçıp, yer ve cephe değiştirerek sorunları aşmak; İmparatorluğu koruyabilmek adına, toplumlararası ilişkilerde etkin rol oynayan güçlere yanaşmayı istemiştir. Bu nedenle yaşanan olay bir Batılılaşma değil Batıcılaşma girişimidir. (7)

-Sosyolojiyi Batı'da ortaya çıkaran koşullarla, Osmanlı'da hemen kabul görmesini sağlayan koşullar arasında büyük farklar bulunmaktadır. Osmanlı yöneticileri, ideologları ve aydınları, sosyolojiyi, Osmanlı devletini kurtaracak sihirli bir güç olarak değerlendirirler. Başka bir ifade ile sosyoloji, Batı'da pek çok toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasal ve uluslararası nedene bağlı olarak doğmasına karşılık, Osmanlı'da siyasal kaygılarla gündeme gelmiş ve yerleşmiştir. Batıcılaşma sorununa kesin çözüm bulmak, ülkeyi yıkmaktan kurtarmak gibi siyasal kaygılarla Osmanlı'ya, Türkiye'ye giren sosyoloji bu temel işlevini, 2000'ler Türkiye'sinde de genel hatları ile sürdürmektedir. (12)

-Türkiye'de sosyologlar, sosyolojiyi, Türkiye toplumunu Batılı toplumlara benzetme ve ülkeyi yıkılmaktan kurtarmak gibi iki genel amacı gerçekleştirmek üzere, bir araç olarak aktarmışlar bunu başarmak için de siyasetin içinde ya da yanı başında durmuşlardır. (13)

-Batılı sosyologlara göre endüstri olayı Batılı toplumlara iki yönlü bir gelecek vaat etmektedir. (1) Dünyayı kesin şekilde egemenlik altına alıp Batı adına sömürmek (2) Batı'da geçerli olan eski rejim kalıntılarını ve sınıf ilişkilerini tasfiye ederek yeni sınıflara daha çok özgürlük ve hareket alanı sağlamak, Batı sömürü sisteminin sağladığı artık değerden Batılı kitlelere-yeni sınıflara daha çok pay aktararak, onları sistemle bütünleştirmek, sisteme entegre etmek. (23)

-32.dipnot/Napoleon, Fransız ordusunda önemli görevlere getirilmeden önce, Selamet-i Umumiye Komitesi'ne bir dilekçe vererek Osmanlı ordusunda görev almak ister, ancak bu isteği cevaplandırılmaz. (29)

-Fransız Devrimi, özellikle dış faktörlere, toplumlararası ilişkilere bağlı olarak, 15.yüzyılda başlayan ve 16.yüzyılda Batı toplumlarında hızlanan bir sürecin sonucudur. Fransız devrimi, Batı'da burjuvazinin zaferidir. Napoleon savaşları ise, Fransız Devrimini dışa yaymak ve aynı zamanda burjuvazi adına dünya egemenliğini ele geçirmek için girişilen yayılmacı bir politikanın askeri açılımlarıdır. (34)

-Doğu sorununun tarihte aldığı biçimleri; a)Roma döneminde olduğu gibi, Doğu'nun bütünüyle denetim altında tutulması, b) Haçlı seferleri ile belirli köprü başlarının ele geçirilmesi, c)Kapitülasyonlarda görüldüğü üzere, başka ülkelerden ayrıcalıklar elde etmek şeklinde özetlemek mümkündür. Bu üç dönemin ve üç farklı uygulamanın ortak özelliği, Doğu-Batı ilişkilerini değiştirmeyi değil, avantajlı duruma geçmeyi amaçlamasıdır. (35) Doğu-Batı çatışmasının tarih sahnesine çıkması ile birlikte var olan Doğu sorunu Yakın Çağ'la, 19.yüzyılla, birlikte anlam değiştirmiştir. (35)

-Cezayir, Batı'nın Mısır'ı işgal girişiminden sonra Akdeniz'de ele geçirdiği ilk Müslüman ülkedir. (69.dipnot/Fransa'nın Cezayir'i işgal nedeni olarak gösterdiği olay, çocukları bile güldürecek niteliktedir. Cezayir dayısı Hüseyin Paşa'nın Cezayir'in Fransa devletinden alacaklarının ödenmemesi üzerine konsolosla yaptığı bir alacak-verecek tartışması sonunda hiddetlenerek elindeki yelpaze ile konsolosa 2-3 kere vurması (1827), Cezayir'in işgal nedeni olarak gösterilir.) Cezayir'in ele geçirilmesinden sonra Batılı ülkelerin yeni hedefi, Müslüman nüfusun yaşadığı bazı İslam ülkelerinin işgali olmuştur. (51)

-Fransız ve Alman kaynaklı Türkoloji çalışmalarının hedeflerinden biri de Türkçülük hareketinin ortaya çıkarılarak, Doğu'ya ulaşma politikaları doğrultusunda, Rusya'ya karşı kullanılmasıdır. Dolayısıyla, Fransızların başlattıkları Türkoloji çalışmalarının Tükçülük akımına dönüşmesi ve Rusya'ya karşı kullanılması, Fransızların temelini attığı, Almanların geliştirdiği yeni bir politika olarak karşımıza çıkmaktadır. (63)

-Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı'nın daha geliştirilmiş ve netleştirilmiş şeklidir. Niyazi Berkes iki fermanı karşılaştırırken şunları söylemektedir: "1839 bildirisini Müslümanlar için çıkarılmış olarak nitelersek, 1856 bildirisini de Hristiyanlar için yayınlanmış bir belge sayabiliriz. İkincisi, birincide kapalı kalan bazı yanları açığa çıkardığı ve daha çatallı sorunları işaretlediği için birincisi gibi sessizlikle karşılanmadı. Çeşitli yönlerden eleştirilere uğradı." (135.dipnot/ Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı yayınları, tarihsiz, s.211) (79-80)

-Yeni Osmanlılar gibi ardından gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları da Türk halkına dayanmıyordu. Belki aralarında halkın içinden gelenler ve halkın içinden geldikleri için halkın söylemlerini dile getirebilecek isimler vardı. Ancak onlar da çok kısa sürede Batılı fikirlerin etkisiyle yabancılaşma girdabına girerek halktan uzaklaştılar. Bu karşıt aydınlar grubu, Batı'dan aktarılan reformlara karşıymış gibi görünmelerine rağmen, Avrupa'ya hayrandılar. Fikirleri belirginleşmemiş, sağlam sayılabilecek bir zemine oturmamıştı. Rejim ve sisteme değil, başta olan padişaha ve daha çok üst düzey yöneticileri karşı oluyorlar, onlar değiştirilince mevcut sorunların çözüleceğine inanıyorlardı. Padişah ve üst düzey yöneticilerle ters düştüklerinde Avrupa'ya kaçıyorlar, orada da devletten para yardımı alıyorlar, daha üst bir görev önerildiğinde de ülkeye geri dönüyorlardı. Dolayısıyla karşı çıktıkları yöneticilerle zaman zaman iş birliği yapmaktan, iktidardan pay almaktan da çekinmiyorlardı. Karşı oldukları aynı padişahtan bir süre sonra ödüller, nişanlar, para yardımı alabiliyorlardı. Sürgünde bulunmadıkları zamanlarda ise genellikle iktidarın alt ve orta kademelerinde görev alıyorlar, yüksek maaşlı devlet memuriyetlerini paylaşıyorlardı. (170.dipnot/ Taner Timur, Osmanlı Çalışmaları, V Yayınları, Ank, 1989, sf:300) Bu arada yabancı ajanlarla, entrikacılara alet olmaktan kurtulamıyorlardı. Kısaca ne eylemleri ne de fikirleri netleşmişti. Oportünizm ve belirsizlik temel özellikleriydi. (93)

-Sosyal Darwinizm ve organist sosyolojinin düşünsel içeriğinin Türkiye'nin toplumsal sorunlarını çözmek bir yana Türk toplumunun yaşamasına bile izin vermeyen ögeler içerdiği anlaşılınca, yavaş yavaş terk edilmiş ve onun yerine pozitivizmi de kapsayan  sosyolojist ekol benimsenmiştir. İttihat ve Terakki içerisinde lider konumda olan sosyal Darwinizm savunucuları, sosyal Darwinizm ve organist yaklaşımla birlikte tasfiye edilirken, bu yaklaşımların yerini sosyolojizm, pozitivizm ve milliyetçilikle bunların savunucuları almıştır. (103)

-Fransızların Napoleon döneminde geliştirdiği ve İngilizlere karşı kullandığı iki farklı siyasetle Doğu'ya ulaşma politikası, 19.yüzyıoın son döneminde Almanlar tarafından sürdürülmüştür. Bu iki farklı siyasetle, Almanlar, Rusya üzerinden Doğu'ya ulaşma politikası çerçevesinde Rusya'ya karşı Türkçülükten; Osmanlı üzerinden Basra Körfezine ulaşma politikası çerçevesinde de İngiltere'ye karşı İslamcılıktan yararlanmaya çalışmıştır. Dolayısıyla, Almanya Doğu'ya ulaşma politikaları çerçevesinde İngiltere'ye karşı İslamcılık, Rusya'ya karşı Türkçülük gibi iki yeni siyaset geliştiriyor ve bunları gerektirdiği zaman kullanmak için birbirinden uzak tutuyordu. (116)

-Bu noktadan hareketle Türkiye'de milliyetçilik düşüncesi, kültürel kaynaklarla gelen Fransız, siyasal etkilerle gelen Alman, Orta Asya Türkleriyle gelen Alman ve Rus düşüncesi ve yine Orta Asya Türklerinin Rus düşüncesinden aktardıkları halkçılık anlatışı çerçevesinde şekillenmiştir. (141)

-Türkiye'de İslamcılık ve Türkçülük gibi iki bağımsız siyasal akımın nasıl ortaya çıkarıldığını yukarıda anlattık. Almanya hangi ülke ile ittifak kurarsa onun üzerine kurguladığı siyasal akımı tasfiye edeceğini belirttik. O nedenle, Türkçülerle İslamcılar özenle birbirlerinden ayrı tutulmuşlardır. Bu siyasal akımlar ortaya çıkarılmadan önce Osmanlıda Türk ve Müslüman ayrımı gibi bir sorun yoktur. Birbirine yakın olması gereken Türkçülük ve İslamcılığın birbirleriyle uzlaşamamasını burada aramak gerekmektedir. Bu iki akımın Osmanlı ve Türkiye'deki gelişmesi dünya siyasetindeki gelişmelere bağlıdır. 1.Dünya Savaşı sonrasında yeni bir dünya siyasetine ortak olamayışımız, İngiltere'nin savaştan galip taraf olarak çıkması, Türkiye'nin kendini Batı'ya yakın hissetmesi, Turancılığın uzak ülkü olarak tanımlanmasına, İslamcılığın da tasfiye edilmesine neden olacaktır. Yine, yeni Cumhuriyet'in Sovyetler Briliği ile yaptığı anlaşmalar doğrultusunda bu devletin sınırları içerisinde yaşayan Türk kökenlilerle, Türkiye Türklerinin ortak etnik köken sorunu gündem dışında tutulacak, dünya siyasetindeki yeni gelişmeler doğrultusunda, Türk milliyetçiliğinin kaynağı olarak, antik Anadolu uygarlıkları ve mevcut Anadolu halkının folklorik özellikleri benimsenecek, ulusçuluk, Batı'nın kurduğu yeni sistem içerisinde, yeni bir siyaset olarak benimsenecek ve sorunlar Batıcılaşma ile çözümlenmeye çalışılacaktır. Bu yeni resmi Türk ulusçuluğu çizgisi, Sovyet Türkleri ve Türk birliği konularına ağırlık veren kesimle ilişkiyi koparacak (274.dipnot/ Göksu-Özdoğan, "Türk Ulusçuluğu ve Türki Cumhuriyetler: Kavramsal ve Tarihsel Bir Yaklaşım" Toplum ve Bilim, Sayı:62, Yaz-Güz,1993, sf:66) (145-146)

-Organist ve Marksist sosyoloji akımları Türk toplumunun sorunlarını uluslararası ilişkiler düzeyine yerleştirmemiş, iç dengelerle açıklamaya çalışmışlardır. Yine bu sosyoloji akımları, Osmanlı toplumsal sorunları ile örtüşen bir düşün yapısından diğer ekollere göre çok daha uzak kaldıklarından, etkili ve toplumun-devletin benimseyebileceği bir siyasal açılımı temsil etmediklerinden, hatta Osmanlı toplumuna yaşama olanağı tanımayan görüşleri çağrıştırdıklarından etkili olamamış, görmezlikten gelinmişlerdir. Ayakta kalabilenler ise Durkheim ve Le Play'ın sosyolojik görüşlerine dayalı olarak kurulmuş olan iki ekol olmuştur. Bu iki ekolün ayakta kalmasının nedeni, Türkiye'deki iki temel siyasal eğilime düşünsel önderlik yapmaları ve Türkiye'nin sorunlarına belirli bir siyasal açılım önermelerinden kaynaklanmaktadır. (153)

Doğu Kitabevi, 2013 basım, 3.baskı (İlk baskı: Birey Yayınları 2001)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...