06 Ağustos 2025

TÜRK SOSYOLOJİ TARİHİ 2 - II.MEŞRUTİYETTEN CUMHURİYETE - H.BAYRAM KAÇMAZOĞLU

-Ziya Gökalp'i etkileyen isimlerin sayısı fazla olsa da, kendisi yıllar sonra anı biçiminde kaleme aldığı yazılarındaki geriye dönerek özellikle dört kişinin derin ve yaşam boyu süren etkisinden söz etmiştir. (41.dipnot/Gökalp bu yazılarında, üzerinde derin etkisi olan Abdullah Cevdet ve daha sonraki dönemlerde Hüseyinzade Ali, Yusuf Akçura ve benzerlerinin etkilerinden söz etmemiştir.) Bu dört kişinin kimliği ve fikirleri çok önemlidir. Bunlar; babası Tevfik Bey, amcası Hasip Bey, Dr.Yorgi ve ihtiyar devrimci Naim Bey'dir. Ziya Gökalp, bu yoğunlukta olmasa da, yetiştiği dönemde daha birçok isimden etkilenmiştir. (31)

-Talat Bey'in memurluktan sivil paşalığa ve sadrazamlığa yükselmesinin ardındaki nedenler arasında telgrafçılığı önemli bir yer tutmaktadır. Yine Ziya Gökalp'in 1905'ten sonra hızlı şekilde siyasal bir kişilik haline gelmesini, Diyarbakır Postahanesi'nin işgalini planlayanlar arasında yer almasında aramak gerekir. Ziya Gökalp'in bu işgaldeki rolü, İstanbul'la Doğu'nun haberleşme merkezi olan Diyarbakır'ı devreden çıkarması, onu muhalif çevrelere nezdinde önemli bir noktaya getirmiştir. (40-41)

-Gökalp'in Osmanlılıkla belirtmek istediği şey Osmanlıcılıktır. Çünkü, Osmanlılk III.Selim ve Tanzimat öncesinin yerli siyasetidir. Batı dışı bir siyaset olan Osmanlılık artık işe yaramamaktadır. Geçerli kabul edilen yeni siyasetin adı Batıcılaşmak ve onun iç siyasetteki uzantısı, Tanzimat ideolojisi olan Osmanlıcılıktır. Yukarıdaki görüşleri ile Gökalp, düşünsel yaşamının ilk döneminde, Osmanlıcılığı benimsemiş, övmüş ve savunmuştur. Osmanlıcılık, Müslüman ve Hıristiyan Osmanlı tebasını bir arada tutacak olan en önemli birleştiricidir. Gökalp'in Osmanlıcılık siyasetine bağlılığı ve inancı Selanik yıllarında sarsılmış, 1911'de başlatılan Yeni Hayat anlayışı ile tamamen bitmiştir. (47)

-Birinci dönem Gökalp'i etkileyen düşünce akımları; Osmanlıcılık, İslamcılık ve Batıcılıktır. Bir başka anlatımla, Gökalp, düşün yaşamının birinci döneminde sıkı bir Osmanlıcı ve belli ölçüde İslamcıdır. Osmanlıcılık ve İslamcılıktan uzaklaştıkça iç siyaset açısından milliyetçiliğe yaklaşmıştır. Düşün yaşamının her iki, hatta üç dönemindeki ortak bileşen ise Batıcılıktır. (48)

-1909-1918 yılları Gökalp'in bazı görüşlerinin doruğa ulaştığı ve yine birçok görüşünün geçerliliğini yitirdiği bir dönemdir. Gökalp, düşün yaşamının ikinci evresinde önemli bir siyaset bilimci, ideolog ve düşünürdür. Düşünsel gücünün sınırları ve boyutları, yetkinliği, genel bakış açısı ve temel teorileri bu dönemde ortaya çıkmıştır. (52)

-İttihat ve Terakki içerisinde dönmelerin oldukça etkili oldukları, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluş ve gelişme dönemlerinde, masonik gizlilik ilkelerinden yararlandığı bilinmektedir. Yine o dönemde, Osmanlı kamuoyunu yönlendiren, siyaset yapan, devlet politikalarını etkileyen birçok isim dönmedir. (128.dipnot/Ünlü İttihatçı ve maliyeci Cavit Bey, Selanikte Yeni Asır gazetesini çıkaran Fazlı Necip Bey, ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman, Gökalp'in en önemli devamcılarından ve Yahudilerin Türkleşmesini savunan, yazdığı eserlerle Kamlizmi dünyaya tanıtan Tekin Alp gibi.) (64)

-Orhan Koloğlu'nun da belirttiği üzere, İttihaçıların tümünü mason olarak kabul etmek mümkün değildir. Kesin bir liste verilememekle birlikte, birçok İttihatçı liderin mason olduğu bilinmektedir. Bu liderler arasında Talat Paşa, Cemal Paşa, Cavit Bey, Tevfik Bey, Manyasizade Refik Bey, Mithat Şükrü Bleda, İsmail Canbolat, Bahattin Şakir, İbrahim Temo, Resneli Niyazi (131.dipnot/Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, Gür yayınları, 1991 basım, sf:45) Ziya Gökalp ve Celal Bayar ilk anda hatırlanan isimlerdir. (132.dipnot/Cumhuriyet döneminde görev yapan pek çok bakan ve milletvekilinin de mason olduğunu belirtelim. Bunlar arasında en tanınmışları; Kazım Özalp, Hasan Saka, Suat Hayri Ürgüplü, Tevfik Rüştü Aras, Şükrü Kaya, Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel, Vasıf Çınar.)Hatta 1906-1908 döneminde Mustafa Kemal'in de masonluğa yakın durduğu Koloğlu tarafından belirtilmektedir. (65)

-Z.F.Fındıkoğlu'nun deyimi ile, Ziya'nın hayatında Selanik'e gelinceye kadar olan safha onu dini ve tasavvufi bir fikir hayatı içinde yaşattı. Diyarbakırlı Ziya, Selanik'te Gökalp olurken ismi ile beraber ruhu da değişti. Madden olduğu gibi manen de Diyarbakır'la ilgisini kesti. (137.dipnot/Z.F.Fındıkoğlu, Ziya Gökalp İçin Yazdıklarım ve Söylediklerim, İstanbul, 1955, sf:9-16) Gökalp, Selanik'te yeniden formatlandı, şekillendi ve bu özellikleri ile, derin etkiler altında İstanbul'a geldi. Diyarbakır'da alt yapısını hazırlayan Mehmet Ziya, önce Selanik ve ardından da İstanbul'da büyük bir dönüşüm geçirdi ve herkesin tanıdığı Ziya Gökalp oldu. (67)

-Gökalp, toplumsal sorunların siyasal boyutlu olduğunu ve yine siyaset aracılığı ile çözüleceği anlayışını benimsediği için sosyolojiyi tercih etmiş; İttihat ve Terakki'nin Batıcı ve ulusalcı yeni siyasetine destek sunmak üzere sosyolojiye yönelmiştir. (69)

-Tarihsel ve toplumsal sorunların ağırlığı, tıkanmışlığı, çözümsüzlüğü ve zorlaması Gökalp ve arkadaşlarını 1911'den itibaren Osmanlıcılık ve İslamcılıktan milliyetçiliğe yöneltmiştir. Milliyetçilik, Gökalp ve arkadaşlarının önünde Yeni Hayat olarak adlandırılan umut dolu bir dünya açmıştır. Yeni Hayat ya da milliyetçilik, Türk toplumuna ve bireyine yeni bir kimlik vaad etmektedir. Yeni kimlik değişimi, topluma Batıcılaşma anlamında milliyetçi-modernleşmeci ulusal devleti; bireye de aynı doğrultuda şekillenen yeni bir aile, din, ekonomi ve meslek anlayışı sunmaktadır. (80)

-Gökalp 1917'de, Batı'ya çok daha yakındır. 1919'da Malta'da uygarlık bakımından Avrupa'dan çok geri olduğumuz noktasına gelmiştir. (192.dipnot/ Ziya Gökalp, Malta Konferansları, Haz: Fahrettin Kırzıoğlu, Ank, 1977, sf:114) Tanzimat kültürü (193.dipnot/ Gökalp'in Tanzimat dönemini şiddetle eleştridğini ilerleyen bölümlerde göreceğiz) Avrupa uygarlığı ile ulusal kültür arasında bir çekişme değil, dayanışma görmektedir. Türk milletinin Batı uygarlığına girmesi, milli hayata hiçbir şey kaybettirmeyecek, buhran doğurmayacaktır. Uygarlık uluslararasıdır. Bir millet birkaç uygarlığa mensup olabilir. Türkler eski uygarlıklarının birçok geleneğini korudukları gibi İslam ve Avrupa uygarlıklarından da birçok gelenek almıştır. (194.dipnot/Gökalp, Makaleler VIII, Kültür Bakanlığı, 1982, sf:110) Türkler bu senteze ulaşmadan önce ümmetçiler kültürün, Tanzimatçılar uygarlığoın sahte temsilcileriydi. Türkçüler ümmet anlayışı yerine milli kültürü, Tanzimatçılar irfan yerine modern uygarlığı koymuşlardır. (195.dipnot/ Gökalp, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri I, MEB, 1992, sf:270-277) (85)

-Ziya Gökalp, siyasal ve sosyolojik konularda çatıştığı ve uzlaşamadığı, Prens Sabahattin'in liberal ekonomi anlayışına dayalı görüşler doğrultusunda ürettiği memur sınıfına yönelik eleştirilerine katılmaktadır. Her iki sosyolog da artık devletin kapıkuluna değil, burjuvaziye dayanması konusunda fikir birliği içerisindedirler. Bu bakış açısı, Osmanlı geleneğinin tasfiyesi ve Batı ekonomik modellerinden liberalizmin kabulü anlamına gelmektedir. (96)

-İkinci dönem yazılarında, Batı uygarlığına kuşku ile bakan Gökalp, Tanzimat'ın Batı'dan yaptığı aktarımları, keskin bir dille eleştirir. Bu eleştiri nedeniyle Gökalp'i anti-Tanzimatçı olarak değerlendirmek mümkündür. (248.dipnot/Cumhuriyet döneminde üst yönetim kademelerinde bulunan bilim ve siyaset adamları Tanzimat dönemi reformlarını Cumhuriyet devrimlerinin başlangıcı olarak değerlendirip olumlarlar. Bugün de aynı görüşte olan sosyal bilimcilere, Kemalistlere rastlanmaktadır.) Tanzimat'ın milli kültüre önem vermeksizin Avrupa uygarlığını taklit etmesi, milli duygulara zarar vermiştir. (49.dipnot/ Gökalp, Makaleler VIII, Kültür Bakanlığı, 1982, sf:159) Avrupa uygarlığı hiçbir milletin kültürünü inkâr ve yok etmeye çalışmadığı halde, Tanzimatçılar bütün irfanı milletlerarası uygarlıktan ibaret sanarak, milli kültürü tamamıyle ihmal etmiştir. Onların anladığı Avrupa uygarlığı, Beyoğlu levantenlerinin uygarlık anlayışından ileri gitmiyor, Tanzimatçılar, Avrupa'yı ancak tatlısu frenklerinin gözleriyle görebiliyorlardı. Avrupa'nın bilimsel yöntemlerini, felsefi anlayışlarını, estetik ve ahlaki kaygılarını benimsemeye kesinlikle çalışmıyorlardı. (250.dipnot/ Gökalp, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri I, MEB, 1992, sf:274) (103)

-Türkiye'de İngiltere'nin Osmanlı politikalarına sıcak bakmayan bir grup aydın-bürokratın Malta dönüşü İngiltere ile ilgili değerlendirmelerinde önemli değişmeler olmuştur. Gökalp örneğinde olduğu gibi, 1910'ların başlarında Batıyı fazla ciddiye almayan, önemli ölçüde eleştiren çevrelerin Batı ile ilgili değerlendirmeleri, I.Dünya Savaşı sonuçlarının ortaya çıkmasıyla yeniden biçimlenmeye başlamıştır. Kesin sonuçlar ise Malta dönüşü ortaya çıkmıştır. Malta'da geçmişi değerlendirme fırsatı bulan aydınlar, önceki fikirlerinin en azından bir kısmının yanlışlığına hükmetmişlerdir. 1904-1905 Rus-Japon Savaşı'ndan sonra Rusların çıkardığı sonuçları, Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkler de çıkarmışlardır. Artık İngilizlerle ilgili eski bilgilerin yetersizliğine karar verilip, İngilizleri birincil kaynaklardan tanımak üzere Malta'da bulunan pek çok eski yönetici İngilizce öğrenmeye başlamıştır. Bıu düşünsel dönüşümü tüm açıklığı ile Gökalp'te de görmek mümkündür. Gökalğ Ekim 1922'de yayınladığı bir makalesinde aynen şöyle yazmaktadır: İngiliz milletini tanıyamamak yüzünden, her millet çok zarar çekmiştir. Hele bizim uğradığımız zararların haddi hesabı yoktur. İngilizler milli menfaatleri için başka milletleri mahvetmekten çekinmezler.(293.dipnot/ Gökalp, Makaleler, VII, Kültür Bakanlığı,1982, sf:138-142) Malta süreci sona erdikten sonra İngilizlerle ters düşmeyen isimler devlet yönetiminde yer alırlar. Bir önceki dönemde idamla yargılananlari İngilizlerle uzlaştıktan sonra emekliliklerinde çekildikleri çiftliklerinde rahatsız edilmeden yaşamlarını sürdürürler. (294.dipnot/ Teşkilat-ı Mahsusas'nın önemli isimlerinden Eşref Kuşçuoğlu gibi) Daha birkaç yıl öncesine kadar Ermeni kırımından, İngiliz çıkarlarına aykırı davranışlarından suçlu bulunan ve ölüm cezası talebi ile yargılanan isimlerin gerçekten bu tür suçlarının olup olmadığı hatırlanmaz bile. Çünkü İngilizler amaçlarına ulaşmış ve kullandıkları halkları da şimdilik unutmuşlardır. Yabancı araştırmacılar bile artık Gökalp'le Ermeni sorunu arasında bağlantı kurmaktan vazgeçmişlerdir. (123-124)

-Cumhuriyetin halifeliği kaldırması en çok İngiltere'nin çıkarları ile uyuşmaktadır. (130)

-Sovyetler Birliği'nden uzaklaştıkça İngiltere'ye yaklaşan Türkiye, Osmanlı'nın Batıcılaşma döneminde, Batı çıkarları adına, Doğu Akdeniz için Rusya önünde set olma politikasına geri dönmüştür. (130)

-Ziya Gökalp düşünsel yaşamının üçüncü döneminde Osmanlıyı görmezlikten gelmekle kalmaz, Cumhuriyet ideolojisinin de görmezlikten gelmesine ve ağır eleştirilerin biçimlenmesine zemin hazırlar. Gökalp önceki dönemlerde önemsediği Osmanlı devletinin özelliklerini, üçüncü dönemde tamamen bir kenara bırakarak, yeni toplum projesinin temeline eski Türk tarihini yerleştirir. Osmanlı tarihini hatırlanmaması gereken, karanlık bir dönem olarak değerlendirir. Ancak, Gökalp düşünsel yaşamın bu aşamasında da dini kurumlardan uluslararası ilişkiler boyutunda yararlanılmasını savunur. Gökalp, düşünsel yaşamının üçüncü evresinde daha çok milliyetçiliğe ve Türk uygarlık tarihine yönelik çalışmalara ağırlık vermiştir. Son bir kez daha yönünü belirlemiş olan Gökalp, bir önceki dönemin daha geniş açılımı ve atılımlı çizgisinden belli ölçüde uzaklaşmıştır. Gökalp'in bu dönemde anılarını yazmaya yönelmiş olması düşünsel anlamda görevini tamamladığı şeklinde de yorumlanabilir. (134)

-Gökalp, düşünsel yaşamının ikinci döneminden başlayarak kültür-uygarlık ayrımı yapmıştır. Böyle bir ayrım onun düşüncelerinin daha rahat kabul görmesine ve daha olumlu bir hava içerisinde tartışılmasına ortam hazırlamıştır. Batı'ya karşı çıkan bir Gökalp'in İttihatçılara ve Kemalistlere ideologluk yapamaycağı açıktır. Gökalp'in bazı sosyolojik gerçeklere aykırı kültür-uygarlık ayrımı, İttihatçılara yeni açılımlar sağlamıştır. (143)

-Türkiye'de halkçılık hareketini besleyen üç ayrı kaynak bulunmaktadır. Bunlardan ilki, yukarıda da belirttiğimiz, Rusya göçmeni Türkçülerin taşıdığı Rus etkisi. İkincisi, Fransız devriminden sonra ortaya çıkan milliyetçilik ve liberalizmle birlikte Avrupa'ya yayılan özgürlük, eşitlik, bağımsızlık ve dayanışmacılık şeklinde Türk aydınlarına ulaşan Fransız etkisi. Üçüncüsü de Tanzimat döneminde başlayan ve giderek sayıları artan halk kökenli bürokrat aydınların geldikleri toplumsal kökenleri yansıtan yerli etki. (147)

-1.İzmir İktisat Kongresi'nde devletçilik değil liberalizm benimsenmiştir. Gökalp'in devletçi çizgisine ise, 1929 Dünya Ekonomik Krizi sonucu, sosyalist ülkelerin kriz karşısındaki başarıları da göz önünde bulundurularak geçilmiştir. (152)

-Ziya Gökalp, bir yandan ulusal burjuva sınıfı oluşturmak için toplumsal değişmeyi bu yönde planlamakta, diğer yandan halkçılıkla, meslekçilikle sınıfsal yapıyı oradan kaldırmaya çalışarak önemli bir çelişkiye düşmektedir. Bu çelişki dışındai mevcut koşulları rasyonel bir değerlendirmeye tabi tutan Gökalp'in ulusal ekonomi anlayışı, devletçiliğe dayalı sanayileşmeyi hedeflemektedir. Bu anlayış içerisinde kamu çıkarları önde tutulmakta, özel mülkiyete, yabancı sermayeye ve büyük sermayeye yer verilmektedir. (157)

-Gökalp, laikliğin ülkemizdeki en önemli ve en eski savunucularından, din işleri ile devlet işlerinin ayrılmasını talep edenlerden, dinin ulusallaşması için çalışanlardan biridir. Buna karşın, Gökalp, daha sonraki dönemlerde halifeliğin kaldırılmasını laiklik açısından büyük bir başarı olarak gören veya halifeliğin kaldırılmasını Osmanlı Ortaçağı'nın sona erişi olarak kabul eden, dini geri plana iten, yarı resmi Kemalist yorumlara katılmamaktadır. Gökalp, halifeliğe uluslararası siyaset açısından bakmaktadır. (161)

-Halk Fırkası programmı ile ilgili görüşlerini, 1922 yılında Hakimiyeti Milliye gazetesinde açıklayan Ziya Gökalp, CHP'yi tutan görüşler ileri sürmüş ve CHP'nin her ilkesinin ulusal egemenlikle bütünleştiğini belirtmiştir. (167)

-Ölümünden sonra pek çok bilim adamı onun etkilerini çeşitli bilim dallarına taşımışlardır. Prof.Dr.Fuat Köprülü, Ziya Gökalp sosyoloji okulunun edebiyat sosyolojisi kolunu,Prof.Necmeddin Sadak, siyasi sosyoloji kolunu, M.Tekinalp ekonomik sosyoloji kolunu, Ali Nüzhet Göksel de kültür sosyolojisi kolunu temsil etmişlerdir. (460.dipnot/Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, "Ziya Gökalp Mektebi ve Ali Nüzhet Göksel", Bilgi Mecmuası, Sayı:90-91, Ekim-Kasım 1954, sayfa: 3) (171)

-Prens Sabahattin'in "Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?" kitabı de Mübeccel Kıray tarafından İngiliz sosyal felsefesinin, Herbert Spencer ve ekolünün etkisinde, İngiltere'nin siyasal düzenine beğeni ile bakan, olaylara dönük olmayan bir eser olarak tanımlanmaktadır. (505.dipnot/ Mübeccel Kıray, "Sosyal Değişme ve Sosyal Bilimler", Türkiye'de Sosyal Araştırmaların Gelişimi, Ankara, 1971, sf.9) (189)

-Edmond Demolins'in eserlerine bütünsellik içerisinde bakıldığında, Prens Sabahattin'in Türkiye için önerdiği görüşlerinin yüzeyselliği ve döneminin gerçeklerinden kopukluğu ortaya çıkar diyen Aykut Kansu'ya göre, Edmond Demolins, Henri de Tourville ve Science Sociale ekolünün ademi merkeziyet ve daha özgür bir ortam ile ifade ettikleri unsurlar, 1789 öncesi Fransa'sında varolduğu iddia edilen siyasal ve sosyal düzen, feodal dönemdir; aristokratların ayrıcalıkları ve özgürlükleridir. (549.dipnot/ Kansu, "Prens Sabahaddin'in Düşünsel Kaynakları ve Aşırı-Muhafazakâr Düşüncenin İthali", sf:157-158) Gerçekten de bu görüşler Türk siyasal tarihinde sağ ve muhafazakar sağa kaynaklık etmiştir. (206)

-Prens Sabahattin'in çeşitli dini cemaatleri kollayan ve koruyan tavrı ve cemaatlerin siyasal desteğini arama girişimleri onun dinsel ögelerden yararlanmaya çalıştığını gösterir. Sosyolojik anlamda dinin önemini vurgulaması, dinsel organizasyonlara sıcak bakması, dinin baskıcı veya özgürleştirici yanının teorik açıdan dinden değil, toplumsal yapıdan kaynaklandığını bildirmesi, bireyci yapılarda dinin özgürlükçü olduğunu belirtmesi, Prens Sabahattin'in sözcülüğünü yaptığı siyasal cephenin din konusundaki genel yaklaşımlarını özetlemekte, İttihatçılara göre İtilafçıların muhfazakar yanlarını göstermektedir. Bu açıdan, İttihatçıların ve Gökalp'in merkeziyetçi ve devlet kontrolündeki din anlayışından Prens Sabahattin'in uzak olduğunu belirtmek gerekmektedir. (216)

-Prens Sabahattin'in toplumsal yapı değişimi konusundaki en büyük açmazı, temsil ettiği Science Sociale ekolünün bireyci ve bütüncü yapıyı coğrafi faktörlere dayandırarak açıklamamasına karşın, kendisinin bu faktörü tamamen görmezlikten gelmesidir. Osmanlı Devleti'nin coğrafi yapısını değiştirmek mümkün olmadığına göre, toplumsal yapıyı teorik olarak bütüncü yapıdan bireyci yapıya dönüştürmek ekole göre nasıl mümkün olacaktır? (218)

-Baykan Sezer'e göre, II.Meşrutiyet döneminde gerek H.Spencer-Organist sosyoloji, gerekse Marksist sosyoloji anlayışları, sorunları, toplumlararası ilişkilere yerleştiremeyince, yalnızca toplumda bulunan iç dengelerle açıklama yolunu tuttuğundan, toplumun kendi yapı ve bünyesi içerisinde açıklandığından bu kuramlar ilgi toplamamıştır. (672.dipnot/ Baykan Sezer, "Türk Sosyologları ve Eserleri I", sf.42-43, Sosyoloji Dergisi, 3.Dizi-1.Sayı, 1988-89, İstanbul) (249)

Doğu Kitabevi, 2018 basım, 4.baskı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...